Emekli derneklerinin, toplumun en mağduriyet yaşayan ve hakkını arama konusunda en fazla çaba göstermesi gereken kesimlerinden biri olan emeklilerin sesi olması beklenirken, ne yazık ki durum farklı görünüyor.

Emeklilerin aidat paralarının duyarsızca toplandığı, bu paraların nasıl ve nerede kullanıldığının ise belirsiz olduğu bir tablo ortaya çıkmaktadır.

Emekli aidatları nereye gidiyor, sorusunun yanıtı konusunda belirsizlikler hala mevcut. Emekli derneklerinin, aidatların tatil kampları için bir araya toplandığı söylense de, bu durumun ne kadar gerçek olduğu ne yazık ki tartışmalıdır. Kış ayları geldiğinde ise kömür ve yağ yardım yapılıyor iddiası da, ancak kömür kullanan emeklilere yönelik olduğu ortaya çıkmaktadır.

Geleneksel takvimin belirli aylarında yapılan birkaç açıklama ve hak arama çabasının yetersiz kaldığı, seçim dönemlerinde hareketlenen ancak özellikle de geri kalan zamanlarda sessiz kalan bir yapı içerisinde emeklilerin oldukça zorda olduğu görülüyor. Etkin bir savunma ve hak arama eylemi gerçekleştirilmemesi de, emeklilerin hayatını daha da zorlaştırmaktadır.

Emekli derneklerinin aslen düşük gelirli, hakları özel bir çaba ve organizasyonla aranması gereken bir topluluk olan emeklilerin sesi olması beklenmektedir. Ancak, durum ne yazık ki beklenenden çok farklıdır. Derneklerin bu duruşları nedeniyle, emekliler seslerini duyurmak ve haklarını aramak konusunda yalnız bırakıldıklarını hissediyorlar. Bu durum, emeklilerin zaten savunmasız olan durumlarını daha da zorlaştırmaktadır. Bu göz önüne alındığında, emekli derneklerinin duyarsız oldukları ve emeklilerin haklarını savunma görevlerini yerine getirmediği iddiası tamamen doğru görünüyor.

Sonuç olarak, emekli derneklerinin yetersiz ve etkisiz kaldığı, toplumun en hassas kesimlerinden olan emeklilerin sesi olma görevlerini yerine getiremediği söylenebilir. Bu durum, emekli aidatına ödeyen ve haklarını aramak konusunda en etkin seslerinden biri olması gereken emekliler için haksız ve hoş olmayan bir durumdur. Bu nedenle, emekli aidatlarının nereye gittiği ve bu konuda emekli derneklerinin duyarsız kaldığı konusunda daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik gerektiği kanaatindeyim. Evine ekmek götürmekte zorlanan emekliler için tatil merkezleri yapılması da ayrıca sorgulanması gereken bir konu. Gerçekte bu tatil merkezleri kimlere yapılıyor.

Her zaman olduğu gibi yine bir alıntı ile yazımızı sonlandıralım. Haftaya yeni bir yazıda birlikte olana kadar sağlığınıza ve insanlığınıza iyi bakın..

Kahveden gelen güzel kokulara dayanamayan Fakir Baykurt annesine “Çay isterim, ille de çay!” diye tutturmuş. Annesi ise bu isteği geri çeviremez.

Fakir Baykurt’un elinden tutup kahveye götüren annesi kahveci Topal Hüseyin’i yanına çağırıp “Hüseyin bir bardak çay getir benim oğlana” der.

Çay geldikten sonra ise o an ki heyecan ile çayın nasıl içileceğini bilemeyen Fakir Baykurt sıcak çaydan büyük bir yudum aldıktan sonra ağzı yanınca bardağı birden yere fırlatır.

Çay bardağı toprağa düştüğü için kırılmasa da Fakir Baykurt annesinin ona tokat atacağını düşünür. Fakat öyle olmaz. Annesi Topal Hüseyin’i çağırıp bir çay daha getirmesini ister.

Fakir Baykurt’a ikinci çay geldıkten sonra bu kez çayı üfleyerek içer. Yıllarca annesine o gün niye kendisine tokat atmadığını sorsa da annesi bu soruyu hep cevapsız bırakır…

Fakir Baykurt’un annesi bu sorunun cevabını yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı köy okulunda verir. Annesi Elif Baykurt’un dersine girdiği o günü ise şu sözlerle anlatır;

“Sınıfta estim, gürledim!.” Ders bitince dışarıda anneme sordum “Anacığım beğendin mi öğretmenliğimi?” Annem ise “Eh, işte fena değil” dedi. “Müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor. Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?” diye sordum.

Fakir Baykurt’un annesi ise herkese ders olması gereken şu sözleri söyler;

“Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle! Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi. Dövseydim, o aslan ölürdü! Böyle öğretmen falan olamazdın. İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol. Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!…”