İtibar yönetimi, iş ve yaşamın her alanında karşılaştığımız ve başarılarımızı ya da başarısızlıklarımızı belirleyen kritik bir kavramdır. Kişi veya kurumların itibarı, toplum tarafından olumlu veya olumsuz olarak algılanabiliyor ve bu durum, bireylerin hem profesyonel hem de kişisel yaşamları üzerinde büyük etkilerde bulunuyor.
İtibar yönetimi, kişisel ve kurumsal değerlerin dışa yansıtılmasıyla yakından ilintilidir. Sadece "itibarlıyız" demekle iş bitmiyor; itibar, etik değerlere ve ahlaka uygun hareket etmeyi gerektiriyor. Gelişmiş ülkelerin başarılı şirketleri bile, itibarlarını korumak için ciddiyetle ticaret ahlakına ve kurallara uymaktadır.
Piyasada itibar yönetimi, şirketlerin sürdürülebilirliği açısından vazgeçilmez bir öneme sahip hale geldi. Şirketler ve kişiler, sosyal medyada itibarlarını yönetmek için büyük çaba sarf etmekte ve burada yayılan herhangi bir haber, itibarları için kritik sonuçlar doğurabilmektedir.
Bir müşteri hizmet temsilcisinin olumsuz bir durum karşısında gösterdiği olumlu yaklaşımın hikayesi, sosyal medyada hızla yayılarak şirketin itibarını ve satışlarını artırabiliyor. Bu ve benzeri başarı öyküleri, etkin bir itibar yönetiminin şirketler ve bireyler için ne kadar hayati olduğunu kanıtlıyor.
İtibar, ölçülebilir ve yönetilebilir bir değerdir. Ancak sadece tanımlamakla kalmayıp, tanımlanmış değerler üzerinde tutarlı ve şeffaf olmak gerekmektedir. Çünkü itibar, toplumsal değerlerle uyum içinde hareket etmeyi gerektirir. İtibar yönetiminde adalet, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk kavramları hayati öneme sahiptir.
Sonuç olarak, kişi ve kurumlar için algı, itibarın göstergesidir ve gerçek itibar, bireylerin ve şirketlerin sadece kendi görüşlerinden değil, kamunun gözündeki algılarından oluşur. İtibarlı bir yaşam, ağzımızdan çıkanların eylemlerle desteklenmesini gerektirir ve bu itibar olmadan, başarı sağlanması muhtemel değildir.
Bu kadar gevezelikten sonra bir alıntı ile güne noktayı koyalım. Yeni bir yazıda birlikte olana kadar sağlığınıza ve insanlığınıza iyi bakın efendim.
Kısa bir not:
Çocuklarınıza tarihi anlatırken Osmanlıdan başlamayın.
Teoman'dan, Mete Han'dan başlayın.
Bilge Kağan'ı anlatın, Atilla'yı HülaguhanCengizhanıTimuru öğretin.
Kız çocuklarına dünyanın ilk kadın hükümdarı olan Tomris Katun'u ve onun kurduğu sadece kadınlardan oluşan orduları anlatın.
Anlatın ki kendisini sarayda cariye olarak değil, devletin başına ulu kağan olarak hayal etsin.
Erkek çocuklarına Türklerde cinsiyet ayrımının olmadığını, Türk dilinde diğer dünya dillerinde olduğu gibi cinsiyet ifade eden kelimelerin bulunmadığını, Devletin Kağan ve Katunile eşit yönetildiğini anlatın.
Öğretin efendim.
Evlatlarımıza milli şuur aşılayalım. Onları vatan ve millet sevgisi üzerine dosdoğru yetiştirelim.
Atatürk der ki;
"Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır"