Dün Odak gazetesinde manşette yer alan bir haber sizlerin de dikkatini çekmiştir.

Haberin başlığı “OKUL BAHÇESİNDE KAÇAK GECEKONDU”. Haber ilimiz Sahipata Mahallesi’nde Yunus Emre Ortaokulu’nun bahçesinde usulsüz inşa edilmiş kaçak yapı ile ilgili. Yıkılıp yenden yapılan okulun bahçesinde bulunan virane yapı tehlike arz ediyor. Konuyla Sayın İl Milli Eğitim müdürü Sayın Miraç Sünnetçi’nin yakından ilgilendiğini biliyorum. O zaman bu yazıyı neden yazdın diyebilirsiniz. Sayın Müdür konuyu takip ediyor ama maalesef bizde bürokratik engeller çıkabiliyor, daha açık bir değimle biraz yavaş işleyen bir sistem var.

Bu gün 9 Ağustos 2024 okullarımızın eğitim öğretime başlamasına tam bir ay var. Bir ay uzun bir süre gibi görünse de aslında zaman daralıyor. Bu mevcut virane yapının yıkılmadan çocuklarımızın eğitim öğretime başlaması bir takım sorunları gündeme getirecektir. Düşünsenize okul bahçesinde oynayan çocuklarımızın bir şekilde buraya girdiğini. Ve burada başlarına kötü bir olay meydana geldiğini, sorumlusu kim olacak. Çocuklarımız burada iken Allah saklasın bir deprem meydana gelse bunun sorumluları nasıl hesap verecek. Benden söylemesi.

Bu konuda Sayın Belediye başkanımız Burcu Köksal’a büyük görev düşüyor. Her konuda hızlı karar alabilen Sayın Başkanın bu konuya da çözüm bulacağına inancım sonsuz. Söz konusu yavrularımız olunca gerisi teferruattır diyorum ve bu konuya noktayı koyuyorum.

 Belediyemiz ve Belediye Başkanımızdan bahsetmişken vatandaşlarımızın  bazı taleplerini de buradan iletelim. Başkanımız sık sık halkımızla bir araya geliyor ama onunla buluşamayan vatandaşlarımızda oluyor. Vatandaşlarımız bazı sorunların basın yoluyla iletince daha hızlı çözüleceğine inanıyor.

 Halkımızın birinci talebi Kent meydanında bulunan ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Afyonkarahisar’a gelişinde yıkılan süs havuzunun yeniden yapılması. Benden söylemesi.

Bir diğer talep ise: İzmir Konak meydanında, İstanbul Beyazıt Camii önünde olduğu gibi Kent meydanında Güvercinlere kumrulara atmak üzere yem satılsın, hem güzel bir görüntü olsun, hem de birkaç vatandaşımız burada yem satarak evine ekmek götürsün diyorlar. Benden söylemesi, elçiye zeval olmaz demişler.

Güne her zaman olduğu gibi bir alıntı ile noktayı koyalım. Tekrar birlikte olana kadar sağlığınıza ve insanlığınıza iyi bakın efendim.

 Mutlaka pek çoğunuz bu paylaşacağım yazıyı okumuşsunuzdur veya dinlemişsinizdir. Ne diyeyim artık bu alıntıda okumayanlara diyelim.

YAŞI 50’DEN SONRA OLANLAR MUTLAKA OKUYUN..!

Bir solukta okuyacağınız çok güzel bir yazı.

Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…....

KİM BUNLAR?

1950 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..?

Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…

Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…

Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…

Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…

Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış…

Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…

Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…

Harp görmüş, darp görmüş…

Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…

Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış.

En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…

En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…

Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil...

Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış.

68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…

Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş…

1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…

Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…

Çoğü simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…

Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…

Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış.

Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…

Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan guzel İNSANLAR

İyi bakın, bunlar bu son kalan kadife ye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.…

Bunlara iyi bakın,Çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere…

Bunların üretimi sonlandı…

Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor…

Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?

Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…

Dozer gibi dünya milletleri geçti…

Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi…

Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…

Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…

Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…

Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir…

Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…

Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan  tam bir müzelik antika nesildir…

Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!

Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…

Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…

Sonra arar da bulamazsınız…

Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır..

Sevgiyle kalın..

[Alıntıdır]