Bazen her şeyin en güzelini yapmaya ne kadar istekli olursan ol sıradan, eskilerin deyimiyle nekre bir nedenden dolayı arzu ettiğin sonucun belki tekraren başına dönersin Bünyamin.
 
Bir önceki yazımızda “Bidayet ve Nihayet” başlıklı yazımızda sana Ataullah İskenderî’nin Hikem-i Ataiye’sinden ilham ile son dönem Türk hikayeciliğinin önemli isimlerinden olan Mustafa Kutlu’nun kaleme aldığı bir yazıyı alıntılamıştım. Hatta bunu kitabın ilk baskılarında yer alan ve benim de altını çize çize okuduğum haliyle orijinal fotoğrafını yazımın sonuna ekleyerek seni biraz eskilere götürmek istemiştim. 
 
Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi bu fotoğrafı internet sitesine gazetenin internet görevlisi oolan Gökhan Kardeşimiz bir türlü koyamadı. Telefonda “fotoğrafı koyamıyoruz abi.” deyince ona “Gökhan o fotoğrafı koymazsan başı gözükmeyen vesikalık fotoğraf koymuş gibi olursun!” dedim.
“Fotoğrafı koyduğumda sayfa kitleniyor.” demesin mi? “Bir çare bul mutlaka!”diye ısrar ettim. Sağolsun çok uğraştı ama bir türlü o fotoğrafı koyamadı. Sonunda ikimiz de pes ettik ve “vardır bunda da bir hayr”
dedik artık. Bu arada fiziken yayınlanan gazetede yazımızın sonunda fotoğraf yayınlanmıştı ama o da biraz soluk çıkmıştı.
 
Yazı yayınlandıktan sonra dikkatli okuyucularımızdan bazıları telefon açarak, kimisi “Üstad!”, kimisi “Abi!”, kimisi de “Bey!” diye hitap ederek yazının sonundaki eksikliği dile getirdiler. Hatta bazıları gazete sayfasında olduğu halde internet sayfasında o fotoğrafın olmadığını bile farketmişler.
 
Bizim istek ve irademizin dışında oluşan bu “arızayı” gidermek için yazıyı orijinal haliyle fotoğraf ekleyerek değil de yazı halinde vermek daha doğru olur diyerek yeniden yazmaya karar verdik.
 
Mezkur yazı yükte hafif pahada ağır mücevherler gibi satır olarak cirmi küçük
olsa da işaret ve etkileri insanın izanına. iradesine ve ikmaline kemâlât kazandıracak kadar tecrübî, güçlü ve değerliydi.
 
Bu yazıyı geçen yazımızda dediğim gibi muhakkak şahsî arşivine almaya ve ne zaman içine doğru bir seyrü sefere başlayacağını ya da başlayacağını hissettiğinde eline alıp ağır ağır okumaya başla!
 
İçine doğru yolculuk yapmak isteğimin zuhur ettiğini nasıl farkedebilirim diye sorabilirsin belki. O hissiyat içine doğar Bünyamin, içine doğar! Öyle hisseder, öyle farkedesin ki bedeninin dış dünyada kaldığını ama gönlüne doğru bir kapının ağır ağır açıldığını görürsün. Gönlün seni misafirliğe çağırmaya başlamıştır. Artık durmamalısın o kapının önünde. Durma ve yürü! Edebinle girersen lütûfla ihsan olunursun gönül evinde. 
 
Şimdi koyu karakterle mezkur yazıyı mükerrer olarak aşağıya yazıyorum. Oku ve düşün! Ne demiştik, okumazsak yoksul/yoksun kalırız Bünyamin, yoksun kalırız gönlümüzden ve kalbimizden. Oku! Gönül evinin penceresini açarak oku!
 
 
AHLÂK DERSİ
 
Talep şan değildir. Razı ol, şan da senin, mal da senin.
 
Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Görülmeyen şey nabit olmaz.
 
Dünya sûretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.
 
Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.
 
Eşyadan eşyaya seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun. Öyle ahmak, öyle hüzün verici.
 
Hicret ve niyetin kimin için? Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!..
 
Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor; terke mâni olan ne?
 
Ölüme ağlama. Kalbe bak. Hata ve istan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen zaten ölüsün.
 
Nefsin karanlık orduları fevç fevç akıyorlar. Zaman ve mekanı dolduran et kokusu. Metin ol, vadedilen bir şeyin vukubulmaması seni üzüntüye sevketmesin. Basiretine güven.
 
Dünya nimeti için zaaf haline düşersin. Ona doğru koşma. Şükür ipi elinde ya. 
 
Her meseleye cevap veren, her gördüğünü kucaklayan, her bildiğini anlatan bir kimse mi gördün; derhal ondan uzaklaş.
 
Marifetin mukabili inkâr, ilmin mukabili cehalettir.
 
Melâl içindesin, yoksul olduğunu düşünüyorsun. Ne ki senden alınmıştır, 
o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit. Unutma, ihtiyaç mütemadîdir.
 
Sözde hikmet çoktur. Birincisi, kimden geliyorsa onun kalbinin kisvesini taşır. 
 
Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir.
 
Kederle dolusun. Merak ve endîşe içindesin. Demek ki hakikatı göremiyorsun. Karamsarlığın kaynağı ışıktan uzak durmaktır. Gayret atına bin, himmet dile ve ümîd et.
 
Bidayeti parlak olanın nihayeti de parlaktır.,
 
Gönül eri garib olmaz. 
...