Atıfbeyli Yaşar... Yenidoğanlı Ali Çavuş... Boşnak Selim... Arnavut Abidin... Kürt Yusuf... Tatar Bekir... Niğdeli Mustafa... Deli Bekir... Jandarma Kemal... Kızılcahamamlı Rıza... Ve onlarcası... Ankara'nın eski kabadayıları... Şimdilerden çok farklı.
Örneğin Hacettepeli Mehmet, Karagöz Kemal ve Sarı Veli'ye göre kabadayılığın raconu, "kadını taciz edeni" cezalandırmak... Mahallede huzuru sağlıyor, gariban çocuğu döveni, sinemadan çıkan kıza laf atanı uyarıyorlar.
Yeni kabadayılarda ise racon macon yok.



Kimi, "Kodu mu oturtuyor."
Kimi, "Şehit abisinin bacısına giydiriyor."
Kimi... Küfürde sınır tanımıyor... "O...... çocuğu... Şerefsiz... Puşt... Şark dansözü... Ananı avradını..."
Haydi gelin de aramayın, eski kabadayıları.

***


Kadın vekil sayısı... Orantı
Eskiden... Kadın milletvekili sayısı azdı... Bir elin parmak sayısını geçmezdi.
Sonra arttı... 1999 seçimlerinde 22'ye çıktı... Oh ne güzel.
2002... Daha da yükseldi... 24.
2007... Meclis, ilk kez, "50 kadın milletvekili" gördü.
Ve son seçim... Rekor... "103 kadın milletvekilimiz var."
Sanıyorduk ki... Kadın milletvekili sayısı ile Meclis'teki üslup arasında "doğru orantı" olacak... Kadın sayısı arttıkça üslup, "düzey" kazanacak.
Ama... "Ters orantı" oldu... Kadın sayısı yükseliyor, üslup ise yerlerde sürünüyor.

***


Gelecek endişesi
Meşhur sözdür: "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir."
2021'in, "Analı-bacılı... Puştlu-pezevenkli... Tokatlı-tekmeli" görüntüleri de, kapıya dayanan 2022'nin, yaklaşan 2023 seçimlerinin "Nelere gebe olduğunun işareti" olsa gerek. Siyaset üslubundaki bu, "önlenemeyen düzey düşüklüğü" bir süre sonra, vites yükseltip, "Onu öyle demezler, peynir ekmek yemezler"e kadar uzanırsa... Kimse şaşırmasın.

***


Günün sorusu
Cemil Çiçek'le konuştuk... Deneyim küpü... Siyasetin "ak sakallısı." Dedi ki:
 1920'ler Türkiye'si... Nüfusun yüzde 84'ü kırsalda... Meclis'te öğretmen de var, çiftçi de... Din adamı da var, serbest meslek mensubu da.
 Ve milletvekilleri birbirlerine küfretmiyorlar... Yumruklar havada uçuşmuyor.
 Bugün ise... Meclis kentlilerle, üniversite mezunlarıyla dolu... Ama üslup... Ana, avrat, bacı... Tekme-tokat.
 Söyler misiniz, ne oldu bize? Bizi ne bozdu?

***


'Yozlaşmanın sonucu'
Cemil Çiçek, söze, "Bizi... Temel değerlerden kopma bozdu" diyerek başladı:
 Kırsal kesimde utanma, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, hoşgörü kurumsallaşmıştır.
 Şehir hayatı... Apartman yaşamı... Kimse kimseyi tanımıyor... Yozlaşma başladı... Yoz kültür süreci.
 Bugün nereye baksanız yozlaşanın tabelasını görürsünüz... Dallas Market... Paris Restoran... Elizabeth Kuaför.
 Eskiden... Köy odaları vardı... Kültür merkezi gibiydi.
 Bozulma, yozlaşma siyaseti de etkiledi... Demokrasi kültürü zayıf... Demokrasinin mevzuat boyutu var ama kültür boyutu nerede?
 Ayrıca... Kamplaşma, kutuplaşma bir gelenek halini aldı... Siyaset, rekabet olmaktan çıktı, husumete döndü.
 Bunda darbelerin de rolü çok büyük... 27 Mayıs 1960 darbesi... 'Toplumun yarısı kuyruk, düşük, büyükbaş, kocabaş' denildi... Bütün bunlar siyasette husumeti derinleştirdi.
 Ve bugün... Meclis'te ağza alınmayacak sözler... Üzülmemek elde değil.

***


Çocuktan al mesajı
Cemil Çiçek bir anısını anlattı... Paylaşmalıyız.
Bayram... 23 Nisan... Çocuklar, sembolik, "Cumhurbaşkanı... Meclis Başkanı... Vali... Belediye Başkanı."
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, "görevi" bir kız çocuğuna devrediyor... Kızımızın babası, "geriatri profesörü", annesi "TRT'den emekli."
Törende 30-40 kamera var... 50'den fazla da gazeteci.
Cemil Çiçek, "Sayın Başkan... Söz sizde... Bir mesajınız var mı?" diye soruyor.
"Sembolik" Meclis Başkanı kızımız, "Var" diyor ve... "Milletvekillerine" sesleniyor:
- Sayın milletvekilleri... Yaptığınız konuşmaları evinizde annenizin, kız kardeşinizin, kızınızın dinlediğinin farkında mısınız?
Cemil Çiçek... Makam odasındaki medya ordusuna dönüyor:
- Benim söylediklerimi boş verin... İşte bu güzel yavrumuzun, Meclis'imizin bugünkü başkanının sözlerine televizyonlarınızın ekranlarında, gazetelerinizin birinci sayfalarında yer verin.

***

Tarihte yolculuk
Kurtuluş Savaşı yılları... Gazi Meclis... Türkiye'de okuma-yazma oranı düşük... Nüfusun çoğu köylerde... Meclis, gece-gündüz çalışıyor.
Tartışma... İlk Meclis'te de var.
Ama kimseye, "Köpek" denmiyor... Hiçbir milletvekili, bir başkasına küfretmiyor... Kimse kimseye yumruk atmıyor.
Söylenen en ağır söz... "Namert."
Bu söze verilen karşılık... "Bu Meclis'te namert yok... Olamaz da."
Ama... Köroğlu'nun, "Delikli demir çıktı, mertlik bozuldu" dediği misal... Türkiye gelişince, Meclis'tekilerin eğitim düzeyi yükselince... "Namertlik tavan yapıyor... Şerefler, haysiyetler ayaklar altına alınıyor."


***


Eğitimli Meclis!
Dünün Meclis'i... Cumhuriyet'in ilk yılları... "Köylü Türkiye."
Marşımız... "Ziraat marşı."
"Sürer, eker biçeriz, güvenip ötesine,
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin, Atatürk'ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz."
Bugünün Türkiye'si... Bugünün Meclis'i... Okumuş... Şehirli.
Milletvekillerinin 498'i, "yüksek eğitimli."
36 profesör... 69 avukat... 43 doktor... 11 bankacı... 10 eczacı... 8 ekonomist.
"Bu kaliteden" ne beklersiniz? Atatürk'ün modern Türkiye'sinin yüce Parlamentosu'na yakışacak bir "Düzey... Üslup... Saygınlık."
Ama... Görünen o ki... Daha, "çoook" bekleyeceğiz.