Şiddetin Yükselişi: Toplum Ne Yapabilir?
Ülkemiz şiddet vakalarının giderek arttığı bir dönemden geçiyor. Medyada her gün karşılaştığımız manzaralar içler acısı: kiracılara yönelik şiddet, ev sahiplerine yönelik şiddet, sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar, sokak hayvanlarının katledilmesi, öğretmenlerin zarar görmesi, sokak ortasında yaşanan silahlı çatışmalar ve kadınlara yönelik öldürücü şiddet ve son olarak sporda şiddet. Bu korkunç tablonun, zamanla toplumumuz tarafından normal kabul edilebileceği endişesi taşıyoruz. Zaten geçmişte, 1970'lerde de benzer bir gündemle güne başlamanın ne demek olduğunu tecrübe etmiştik. O zamanlar da, bugün gibi, şiddet olayları her yerdeydi ve bu durum zamanla kanıksandı.
Adeta bir normalleşme sürecine tanık olduğumuz şiddet vakalarının altında farklı sebepler yatıyor. Gelir eşitsizliği ve yoksulluk gibi ekonomik faktörler, sosyal ve aile yapılarının bozulması, şiddeti destekleyen sosyal normlar ve kültürel faktörler, ruh sağlığı sorunları, uyuşturucu ve alkol kullanımı gibi birçok etken şiddetin körüklenmesine neden oluyor. Tüm bunların yanı sıra güç gösterisinde bulunma arzu ve isteği. Kendini savcı ve hakim yerine koyma isteği. Ben yaparım, ben asarım keserimdüşüncesinin yanı sıra Özellikle olumsuz ekonomik koşullar ve adaletsizlikler, şiddete başvurmanın bir çıkış yolu olarak görülmesine yol açıyor.
Şiddet çok yönlü bir sorun olduğundan, bununla başa çıkabilmek için de çok katmanlı çözümler gerekir. Farkındalık ve eğitim programları, sağlık ve sosyal hizmetlere erişimin kolaylaştırılması, güvenlik güçleri ile toplum arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi, çatışma çözümü programları ve ateşli silahların kontrol altına alınması gibi önlemler şiddeti azaltabilir. Erken müdahale ve onarıcı adalet sistemi gibi çözümler de şiddeti önlemede etkili olabilir.
Ancak şiddetle mücadelenin etkili olabilmesi için, çeşitli toplum kesimleri ve yönetim düzeylerinin iş birliği şarttır. Barışçıl ve güvenli toplumlar oluşturmanın ilk adımı, iktidarı ve muhalefeti ile toplumun tüm kesimlerinin barış dilini kullanma sorumluluğunu yerine getirmesi ve bu yönde samimi adımlar atmasıdır.