Hastaneden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Demir, korkunun tamamen ana özgü olduğunu vurgulayarak, çözülmemiş sorunların kişinin olağan durumlarda bile tedirgin, endişeli ve kaygılı olmasına yol açtığını kaydetti.
Korku ve kaygının en eski çağlardan günümüze insanların önemli sorunu olduğunu aktaran Demir, "Hepimiz kendimizi güvende hissetmek isteriz, güvende olamadığımız zamanlar var olamıyoruz ve bu güven hissi de ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamakta yer alıyor. Bu da Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşi'sinde bulunuyor." ifadelerini kullandı.
Demir, korkunun şu an var olan somut tehdit ve tehlike ile ilgili olduğunu bildirerek, şunları kaydetti: “Örneğin ormanda vahşi bir hayvan ya da büyük bir patlama, doğal afet ve diğer insanların tehdit ve saldırılarına maruz kalan bir kişi, o an korku yaşar. Yani, korku tamamen o ana özgüdür. Kaygı ise, kişinin yaşadığı o anda ve gelecekte nasıl gerçekleşeceği belli olmayan; belki de gerçekleşmesi hiç muhtemel olmayan öznel bir durumla ilgili endişe ve tedirginlik duyma hali olarak tanımlanabilir. Bireyler kendilerine acı veren durumları inkar ederler, reddederler, yok sayarlar. İçsel ve dışsal teması keserler ve dolayısıyla savunma mekanizmalarına başvurur. Bastırılan, bilinç dışına itilen bu durumlar, çözülmemiş sorunlar kişinin olağan durumlarda bile tedirgin, endişeli ve kaygılı olmasına yol açar."
Kaygının artık başa çıkılamayacak düzeyde kendini gösterdiğinde kaygı bozuklukları ya da anksiyete bozuklukları adını aldığını da ifade eden Demir, "Kaygı, psikopatolojik bir duruma dönüşüyor. Aslında tedavi gerektiren bir noktaya gelir. Kaygı bozukluklarında aşırı düzeyde ya da sık yaşanan bir kaygı mevcuttur. 'Kaygı bozuklukları' başlığı altında ise panik bozukluk, ayrılma kaygısı bozukluğu, seçici konuşmazlık (otizm), özgül, sosyal fobi, agorafobi, yaygın kaygı bozukluğu başlıkları bulunuyor." açıklamasında bulundu.