Hakan Şeref Olgun-Ahmet Uçmak

Genelde bu konulara girmem, girmeyi de sevmem.

Ama...

Yakından tanıdığım iki kişinin kamuoyu önünde tabiri yerinde ise yazıyla kavga etmelerine de seyirci kalmak istemedim.

Siyasetçi ile Gazetecinin yolları her an, her noktada elbette kesişecektir.

Bazen...

Aynı duygu ve düşünceler içerisinde olabilecekleri gibi, bazen de tam tersi düşünebileceklerdir.

Siyasiler ile Gazetecilerin kaderi aslında aynıdır.

İkisini de alkışlayan çok olduğu gibi; kızanı, diş bileyeni de vardır.

Her ikisine de baktığınız zaman etraflarında dost gibi görünenlerin bazılarının maalesef böyle olmadığı da zaman içerisinde ortaya çıkmaktadır.

Yani...

Her ikisine de gaz veren, coşkulandırıp sonra da seyre bakmayı seven vardır epeyce.

61 yaşımdayım.

Bu yaşın yarısından fazlası bu meslekte geçti.

Yukarıda yazdıklarımı o kadar yaşadım ki...

Şimdi geriye dönüp baktığımda bazı olaylarda yanımızdaymış gibi durup da karşı tarafı yalan yanlış yönlendirmeye çalışanları gördük, yaşadık.

Siyasetçi içinde durum bundan farklı değildir.

Kimi işini gördürene kadar kırk takla atar siyasetçinin önünde, kimi de işi görülmediyse yandı gülüm keten helva.

Neden bu kadar uzattım konuya girişi...

Milletvekilimiz Hakan Şeref Olgun ile Gazeteci Ahmet Uçmak arasında bir kaç gündür yaşanan konunun maalesef mahallede yer alan, bazılarının dolduruşlarıyla bu hale geldiğini görmemden dolayı bu yazıyı yazmak zorunda hissettim kendimi.

Çünkü...

Bizim Gazeteciler olarak aslında siyasilerden farklı bir tarafımız olmadığı gibi, onlarla aynı cephedeyiz.

Hepimiz memleketimize hizmet için çabalıyoruz.

O nedenle kavgayla değil de...

Birlik beraberlik içerisinde olunması gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim Hakan Şeref Olgun ile Ahmet Uçmak konusuna...

Bana göre Ahmet Uçmak’ın fazla duygusal davranması ve Hakan Şeref Olgun’dan her zaman gördüğü ilgiyi görmemesi nedeniyle konunun bu noktaya geldiği kanaatindeyim.

Dün Hakan Şeref Olgun’un Ahmet Uçmak’ın yazdıklarına karşın yapılan kamuoyu duyurusunu gördüm.

Bu kamuoyu duyurusuna bugün sütunlarımızda yer verdik.

Neden yer verdiğimize gelince...

Ahmet Uçmak kendi haber sitesinden iddialarını ve düşüncelerini yayınlarken, Hakan Şeref Olgun’un bu iddialara cevaplarını kamuoyuna duyurma hakkının olması, bunun da elbette medya vasıtasıyla olacağı aşikardı.

Yorumsuz bir şekilde bu duyuru kamuoyunun bilgisine sunuldu.

Şimdi...

Hem Hakan Şeref Olgun’a, hem de Ahmet Uçmak’a düşen vazife, dün nasıl aynı masada oturup çay-kahve içtiler ise...

Yarın yine yüz yüze bakacakları ve bir şekilde aynı ortamda bulunacakları için usuletle ve suhuletle bu konuları kapatmaları, kamuoyunu bu tür konularla meşgul etmemeleri gerekir düşüncesindeyim.

Bu bir dost tavsiyesi olup, başkaca da bir amaç taşımamaktadır.

Bu tavsiyem aslında tüm siyasilerimize ve gazeteci meslektaşlarımadır.

İki testi çarpıştığı zaman, birisi kırılırken diğerinin en azından çatladığını bilmekteyiz.

İlimizin hizmete ve daha ileriye gitmeye ihtiyacı var iken...

Bu tür konularla vakit kaybetmemeliyiz.

Elbette...

Hizmet için, yapılması gereken yatırımlar için tabii ki eksiklikleri eleştirip, yapılanları takdir edeceğiz.

Haksızlık yapanları, yolsuzlukları, üç liralık işi on üç liraya yapanları ve yapmaya çalışanları da ifşa edeceğiz.

Bir de...

Vefasızları uyaracağız.

*

*

*

*

*

Vefa...

Pazartesi günü...

Kocatepe Gazetemizin önceki hafta yaptığı manşet habere ilişkin duygu ve düşüncelerimi paylaştım.

O haberde adı geçen her kişi ile ilgili yorumlarımı yaptım.

Mehmet Zeybek’e karşı vefasızlık yapanlar ile ilgili tespitlerim sonrasında hiç olmadığı kadar takdir mesajı aldım.

Vefa...

Hepimizin bir gün geldiğinde arayacağımız haslettir.

O yazımda da belirttiğim gibi Mehmet Zeybek’e karşı vefasızlığın daniskasını yapan Murat Öner’i eleştirdim ve eleştirmeye de devam ederim.

Vay sen misin bu yazıyı yazan...

O yazının muhataplarından hiçbirisi terbiye sınırlarını aşmaz iken...

Murat Öner’in ‘İstifa’ erdemini göstermek yerine, ya kendisinin bilgisi dahilinde, ya da kendisine yaranmak maksadındaki üç beş yalınayağı tarafından tehdit telefonlarına tevessül edilmesi, içine düştüğü durumun vahametini göstermektedir.

Otuz yılı aşkın süredir birilerinin her türlü tehdite, iftiraya ve ellerindeki imkanı kullanarak zora sokma eylemlerine nasıl ki pabuç bırakmadıysam, bundan sonra da asla ve asla kaale almayacağım bilinmektedir.

Şimdi gelelim Murat Öner’in dedesinden çocuğuna kadar neredeyse tüm sülalesini irdeleyip yazmamı önermesi ilginç geldi bana.

Vefasızlığı ve gerçek niyeti ortaya çıkınca bu hale gelmesinin altında yatan ise;

Birileri tarafından şişirildikçe şişirilmesiyle, kendisini Afyon'un duayeni sanması ve sonrasında bir yazıyla helyum gazının boşalmasıyla, aslında hiç bir şey olmadığının ortaya çıkmasının ezikliğinden başka bir şey değildir.

Ey Murat Öner...

Çoluk çocuğun ve dedenle bir işimiz yok.

Senin vefasızlığın asıl konu...

Mehmet Zeybek bunu hak etmedi.

Hele ki senden hiç böyle bir şey beklemez iken...

Senin bugüne kadar yaptığın hiç bir işe değinmedik.

Değinmemiz de gerekmez.

Bu arada...

Amcanla helalleşmeyi düşündün mü hiç?

Do you understand?

*

*

*

*

*

Günün Sözü

Kralın en büyük düşmanı kimmiş?

Veziriymiş !

Ama Kral ölünce en çok ‘O’ ağlarmış...