28 Ekim 2022.

Ailemiz için acı bir gündü.

Babam Hacı Nurettin Güzbey’i kaybetmişti o gün.

Bugün seneyi devriyesi.

Üçüncü yıla girdik bugün Babamsız.

Baba başta taç imiş

Her derde ilaç imiş

Bir evlat pir olsa da

Babaya muhtaç imiş.

Bir yerde okumuştum bu dörtlüğü.

Çok güzel bir anlatım...

Babasını kaybetmiş olan dostlarım, ‘Ah keşke hayatta olsaydı da, karşımda yatakta yatsa da razıyım’ sözlerinde ne kadar haklılarmış meğer.

Mekanın cennet olsun Babam.

Nurlar içerisinde yat...

*

*

*

*

*

Rektör ama, önce insan

Hem de, en vicdanlılarından...

 

Bir kaç hafta önce...

Afyon Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. Nurullah Okumuş ziyaretime geldi.

Biraz sohbet ettik, sonra elinde tuttuğu kitabın kapağını açtı.

Bir şiir okudu.

Çok duygulu okumuştu o şiiri.

Okuduğu şiirin adı, ‘Simitçi çocuk’ idi.

Kim O çocuk diye sordum...

Benim’ dedi.

Benim derken yutkundu bir an.

Gözlerine baktım...

Hafif nemlenmişti.

Bir kaç şey daha desem, biliyordum ki gözlerinden süzülecekti yaşlar.

Sustum...

Aldım kitabı elime.

Dilsiz Kaval

Yazan: Prof. Dr. Nurullah Okumuş

Birde kendim okudum o şiiri.

İçim sızladı.

Yaşadığı o yılları nasılda içten aktarmış.

Bir kez daha imrendim kendisine.

Çünkü...

Bazıları bulunduğu makama gelmeden geçirdiği yoksulluk yıllarını, acı olayları hatırlamak istemez.

Aksine, farklı bir hikaye anlatır.

Utanır ailesinin maddi imkansızlıklar içerisinde kendisini büyüttüğünün bilinmesinden.

Halbuki...

Hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk yapılarak evlat büyütülmüş olması daha utanılacak bir şey değil midir?

Düşüncelerini en içtenlikle ve daha önemlisi doğal haliyle dile getirmişti Rektörümüz o şiir kitabında yer alan 52 şiirinde.

Hayatını, yaşadıklarını, düşüncelerini, görüşlerini ve dileklerini ifade eden şiir kitabını hayatına dokunan herkese ithaf ettiğini belirtiyordu şiir kitabının ilk sayfasında.

Hayatını, yaşadıklarını anlattıysa o şiirlerde Rektörümüz, 52 sayısının da bir anlamı olabilir miydi acaba...

52 şiir’ diye söze başladım, ben sorumu sormadan cevapladı;

Yaşım

Yaşı kadar, yaşanmışlıklarını aktardığı bu şiirlerin hepsini mutlaka okumalısınız.

*

*

*

Simitçi çocuk

İşte Rektör Hocamızın hayatındaki bir kesiti anlattığı o şiiri;

Simitçi çocuk

 

Tam yedi yaşındaydım,

Tepsiye on tane simit koyduğunda fırıncı amca.

Küçük bir tepsi, on tanecik simit.

Koca bir kaya gibi gelmişti kollarıma.

Yine de çaktırmadan zorlandığımı,

Fırladım hemen dışarıya,

Satmak için simitleri sokaklarda...

Evimize en uzak caddelerde,

Issız köşelerde, kuytularda.

Çok cılızdı boğazımdan boğulurcasına çıkan

O ilk, ‘Simiiiitçi!’ sesi...

Utanmış mıydım; ürkmüş müydüm?

Bilemedim hangi duyguydu beni boğan?

Fakat satmalıydım o simitleri,

Almalıydım çantamı defterimi.

Ama niye herkes bana bakıyordu?

Yoksa bana öyle mi geliyordu?

Arkamdan mı konuşuyorlardı ne?

Olsun, kime ne!

Satmalıydım tepsidekileri.

Eve gelince, ‘Bakın sattım simitleri,

Para kazandım, paramı kazandım.

Kendi paramla alacağım,

Önlüğümü, defterimi.’

Öyle istiyordum ki diyebilmeyi...

Gururumu kırmalıydım,

Ayaklar altına almalıydım.

Gurur mu? O da ne ola ki?

Yenilir mi, içilir mi?

‘Yahu, boş veer!’ dedim kendi kendime.

Bak gitti simitlerin ikisi,

Kaldı sekizi.

Susadım, yorulmuştum da.

Köşedeki caminin şadırvanı,

Susuzluğumu alır mıydı ki?

Hem de dinlenirdim beş-on dakia.

Aslında iyi de oldu,

Yanıma gelen sakallı amca,

Besbelli gitmişti hacca.

Alıverdi üç simidi,

Kaldı mı beşi?

Sevindim, ne güzel bir duyguymuş,

Satabilmek simitleri.

Bir hırs geldi ki bana;

Koşuverdim sokak aralarına.

Artık tüm sesimle bağırıyordum,

Hem de nameli:

‘Simiiiiiyytttçiiii!’

Bitti.

Hepsi de satıldı.

Kalmadı bile simitlerin teki.

Koşarak gittim fırına,

Verdim simitlerin parasını.

Tabi ki aldım geri, yarısını.

Değmişti yorgunluğuma,

Anamın ak sütü gibi helaldi o para.

Ne zahmetler çekmiştim sokak aralarında...

Ama anladım ki ilk defa o gün:

Çocuk da olsan, adam da,

Hayat asla değilmiş,

Kimseye bedava.

Ne kadar zahmetli imiş,

Çalışarak kazandığın para...

*

*

*

Baba tokatı...

Gençlik yıllarında sürekli çalışmış Rektör Hocamız Nurullah Okumuş.

İnşaatta amelelikten sıvacılığa, pamuk tarlasından trikotaj işçiliğine kadar pek çok işte çalışmış.

Okumak...

Okumak için çok çalışmış, çabalamış.

Hayatında tek bir tokat yemiş babasından.

Anlattı hikayesini o tokatın.

Aklınıza hemen yanlış bir işi veya sözü-hareketinden dolayı yediğini sanmayın o tokatı.

Sordum, içtenlikle anlattı.

Bu kez benim gözlerim doldu.

Hayır...

Yazmayacağım buradan o tokatın hikayesini.

Yazarken tekrar duygulanırım çünkü...

Hem Rektörüm, kendi yaşanmışlığını kendi cümleleriyle ve anlatımıyla daha güzel aktarabilir.

O yaşanmışlığını da dinledikten sonra...

Bir kat daha sevgim, saygım arttı değerli dostuma.

*

*

*

Dokunaklı şiirler...

Şiir kitabında; Allah ve Peygamber sevgisi, yaşanmışlıkları var Rektörümüzün.

Aşkta var elbette.

Ama...

Unutmadığı bir şey daha var.

Filistin.

Geçen hafta cuma akşamı.

Gece yarısına doğru...

Rektörüm bir video gönderdi.

İzledim.

Duygulandıran bir video idi;

SESSİZ OLUN!

Paylaştım sosyal medya hesabımdan.

Etkileşim müthişti.

O videodaki şiirin sözleri Rektör Hocamıza aitti.

Görseli hazırlayan Salih Kambur ile Kurgusunu yapan Cihan Tikit ve tabi ki Rektör Hocamız Prof. Dr. Nurullah Okumuş’u tebrik ediyorum.

Yüreklerine sağlık.

O video şu anda da odakgazetesi.com da yayında.

İzlemenizi tavsiye ediyorum.

Rektör Okumuş yürekleri dağladı! Rektör Okumuş yürekleri dağladı!

*

*

*

*

*

Hakikat bu işte...

Rektörümüzün tüm şiirlerini bir solukta okudum.

Bazılarını bir kaç kez...

Çünkü o kadar anlamlı ki.

İşte onlardan birisi.

Kahpe dünya

Ah be şu hiç güvenilmez, kahpe dünya!

Gerçek değil, büsbütün sahte dünya!

Heves etme, sonra da pişman olursun,

Çünkü yaşattıklarının hepsi de bir rüya.

Dostun sanma; sakın sırtını da dönme.

Aldanıp da güzelliğine, tuzağına düşme.

Girdabına kapılıp sürüklenir gidersen de,

Vah edip sonra akan o gözyaşını silme!

Malına güvenme; borca hepsi de gider.

Mülküne güvenme; ona bir kıvılcım yeter.

Şaşalı hayatına sakın ha heves etme.

Kahpe dünya bu; dilenciden beter eder!

Bir de öyle anlatılır ki cennet gibi güya,

Altında ırmaklar akan köşkler gelir aklına.

Altından semer vurulmuş merkep misali,

Üstü yaldızlı ev, altı lağımdır bu dünya!

Malın mülkün varken, el üstünde tutar.

Güçlü kuvvetli iken hep seni pohpohlar.

Bir kere düşmeye gör, bak sen o zaman,

Bir tekmeyi de sana kahpe dünya atar!

Güzelliğin varken, el peşinden koşar.

Makamın var iken herkes saygı duyar.

Vakit gelip tüm bunları kaybedince de,

Bu kahpe dünya anında seni de satar!

Hiç emanet edilir mi, yavru kuzu kurta?

Hiç borç verilir mi, nam salmış hırsıza?

Kahpe dünyayı misafir edersen evine,

Acımaz da incir ağacı diker ocağına.

Ah be dünya, acımasız kahpe dünya!

Yalan güzelliğine kananı yaktın be dünya!

Herkes kanıp ta tuzağına düştü amma,

Ben beş paraya sattım be seni dünya!

Son bir sözüm daha var şiirimi okuyana,

Kahpe olandan kastım, değildir dünya.

Dünyaya kahpe demek isyandır Allah’a.

Amacımız teşbihtir, kötü olan insanlara.

Kahpe demek değil, şükür gerek dünyaya...

*

*

*

Yürekleri dağlayan bir şiir...

Bir şiirini daha paylaşayım Rektör Hocamızın.

EY FİLİSTİN

Bilir misin, bir bombanın alevi eti deriyi nasıl yakar?

Onlarca atılan bomba, acaba kaç kemik parçalar?

Havadan, karadan, acımasızca sıkılan onca silahlar,

Sayabilir misin, kaç tane masumun yuvasını yıkar?

Ey vicdanı körleşmiş, kalbi çürümüş zalim sürüsü!

Yedi düveli takmış peşine, kan bürümüş gözünü,

Taş üstünde taş, omuz üstünde baş koymayasıya,

Kan ister, ölüm ister, tutmaz insanlığa ahit sözünü.

Binlerce masum, aç, susuz, çaresiz şehadeti bekler,

Kudüs, Gazze, hep umutla bir kurtuluş ordusu bekler,

Heyhat uykuda insanlık, derdi değil bu vicdansızlık,

Tüm dünya fütursuzca, bir milletin yok oluşunu izler!

Ey Filistin, sakın ola üzülme, sana ne gam ne keder!

Sen kazandın, dünya kaybetti, bu şeref sana yeter!

Elbut bu zulüm, bu vahşet, bu soykırım bir gün biter,

Fakat o zaman insanlığın özrü, ancak beş para eder.

Ey Filistinli kardeşim, gökte melekler sana dua eder!

Acımasız zalimlerin ruhları gizliden sana gıpta eder,

Hepsi biliyorlar ki, şehadet şerbetini içtiğin o anda,

Sancağı altında bekliyor olacak, o yüce peygamber!

*

*

*

*

*

Günün sözü

Asalet boyda değil soyda

incelik belde değil dilde

doğruluk sözde değil özde

güzellik yüzde değil yürekte olur.

Mevlana