Dolayısıyla sistem karşıtı ülke liderlerinin tehditler ve yönettikleri ülkelere karşı her alanda hakim güçlerin sahip oldukları yapılar üzerinden algı çalışmasıyla karşılarında eylemlere devam ettikleri görülmektedir.

İran lideri Reisi faciası sonrası dünya liderlerlerinin aranan ve beklenen olaylar ve siyasal gelişmeler karşısında toplumsal beklentileri yerine getirme etkinliğine sahip olmadıkları bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Siyasi lider arayışlarının, dünya kader çizgilerinin yeniden şekillendiği, yeni çok kutuplu dünya düzeninide, uluslararası kuruluşlar dahil yeni düzen kurallarının oluşturulması için etkin bir yapıya sahip lider arayışlarının en üst seviyeye çıktığı bir zaman dilimindeyiz.

Batılı liderlerin sömürgeci anlayışlarının karşısında yerini alan sömürülen ülke ve liderlerinin haklı mücadele yöntemlerini kazanarak prestij kayıp eden, sömürgeci devletlerin bunun karşısında çıkış yolunu bölgesel kriz ve kaoslar üzerinden aramaları ve arkasından gelecek büyük ölçekli, bölgesel ve dünya savaşlar ile tehlike altında olmayan ülkeleridekapsayacak şekilde bir politikaya zorladıkları görülmektedir. Yeni güç mücadelesi için bunu başlattıklarıdır.

Ancak Batı’lılar girdikleri bütün alanlarda Ukrayna’dan Gazze’ye Ermenistan’a ve Afganistan’a kadar bir çok alanda kayıp ettiklerinin farkına varmalarıyla güvenlik ve tehditler karşısında beka derdine düşmüş durumdalar.

ABD dünya hâkimiyeti için denizlere yönelişi ve denizlerde egemenliği öngörmüştür. Jeopolitik teori ABD’nin devlet politikasının değişmez doktrini haline dönüşmüştür. Devletler gelişmeleri için zenginleşmelidir. Bu durum oluşabilmesi için sömürdükleri ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin istedikleri gibi yönetme ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde yasal yapıya uygun olarak kontrol etmekten geçmektedir.

Bu da ülkenin üretim ve istihdam yapısı ve kültürel görsellikleriyle dünya ülkelerinin etki altına alması ve ürettiklerinin ihracatıyla sağlanır.

Üretilen ve dışa satılan fazla malın dünya limanlarına ulaştırılması gerekir. Bunun içinde deniz ticaret filolarına ihtiyaç vardır.

Stratejist Clausewitz (1780-1831) ‘’Savaş Üzerine’’ adlı eserinde güçlü devlet olmak için Halk,Hükümet ve Askeri Güç ‘’üçlüsünün’’ vaz geçilmezliğine dayanmaktadır der.

Büyük ekonomik güç olmak için ise;

Ulusal zenginlik,

Üretim ve Ticari güç,

Teknolojik Üstünlük ve Ulaşım sistemleriyle ve lojistik yapısıyla ihtiyaçları anında karşılayan sistemi ile ticari koridorlar ve denizlere ulaşmakla olur.

Bunları Sağlamak için Stratejik olan alanlar ise;

Enerji ve Enerji ekonomisi yaratmaSavunma Sanayisi ve Teknolojik Üstünlük,

Tarım Gıda ve Sağlık alanlarında Ar-Ge ve üretim merkezi konumuna gelme,

Yeterli İnsan Kaynakları ile Mili ve Yerli Benlikli Eğitim Sistemi sayesinde gerçekleşecektir.

Bu durum sadece jeopolitiği değil aynı zamanda jeo ekonomiyi de oluşturacaktır.

1890 da ABD üretim ve ticarette İngiltere’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olmuştu. Çin de ilk kez 2010 yılında dış ticarette ABD’yi geçti.

ABD büyümeye başlarken güvenlikli bir yapı ortaya koymuş ve jeopolitik bütünlüğünü sağlamak için önce güney (Meksika) ve kuzeyini (Alaska-Kanada) emniyete almıştır.

Kademeli olarak yakından uzağa doğru bir strateji izleyerek Pasifik (Hawaii-Filipinler) ve Güney-Orta Amerika (Karayipler) bölgesine el atmıştı.

Ekonomik dev olarak yeni dönemin lider ülkesi Çin’de önce Tayvan’ın ABD kontrolünden çıkması ve ileri üssü olmasını önlerken, deniz yetki alanlarında genişleme politikası ile yaptığı yapay adacıklar ile kendine kıta sahanlığı yaratmış ve etkisini artırarak güvenliğini tehdit eden yapılara karşı politikalar ile kendine alan açmıştır. 9 nokta hattı ile Güney Çin Denizinde egemenlik sahasını genişletmiştir.

Daha önceleri sadece ticaret yolları olarak görülen denizlerin zenginliklerinin değerinin ortaya çıkmasıyla Çin, denizlerin diplerinin, karalardan çok daha kıymetli olduğunu farkına varılmasıyla bu zenginlikleri elde etme ve haklarını koruma altına alma politikası oluşturmuştur.

Denizlerin zenginliklerini korumak için Batı’nın hakim olduğu donanma ve deniz kuvvetlerinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Yeni donanma politikası ile Çin, bir yandan donanmasını büyütürken, bölgeler ve kıtalar arası ticaret ve tedarik zincirleri ile ilgi ve etki alanını da genişleterek stratejik konumları yönetme ve kontrol etme yolunu ekonomik güç üzerinden yönetme yolunu seçti.

Bugün tüm okyanusları kapsayan 50 ülkenin 105 limanında Çin yatırımı veya finansı var. ABD ise bir dünya savaşı çıksa ABD, (ABD Bayraklı 200 gemi ile sınırlı) denizaşırı üslerini destekleyecek deniz lojistiği anlamında yetersiz yapısıyla donanma üstünlüğünü lojistik sisteme karşı kayıp edecek ve ticaret filolarını bulmakta zorlanacak.

Yeryüzünde dakikada deniz taşımacılığında 1600 konteyner hareket halindedir. Konteyner taşımacılığının yarısı Çin limanlarında ya yükleniyor ya boşaltılıyor.

Dünyada inşa edilen tüm gemilerin %50’ye yakını Çin’de üretilmektedir.

Batı ekonomik dev olarak kendi elleri ile yarattıkları Çin’e karşı giriştikleri ekonomik savaşta da istediklerini elde edemediler. Tayvan üzerinden Çin’i tehdit altına alma stratejileri ve ekonomik yaptırımlar ile tehditler üzerinden kazanç sağlama politikası oluşturma gayreti içindedirler.

Çin ise yükselen ekonomik güç dengesini izlediği politikalar ile sekteye uğramasını önlemek için Rusya ile beraber bu gün Batı’nın bütün müttefikleri ile kurduğu üretim,teknoloji, yatırım ve finansal etki üzerinden aşma politikası izlemektedir

Yeni stratejik işbirliği anlaşmalarıyla enerjiden üretim teknolojilerine kadar Rusya dahil İran,Pakistan, Sırbistan,Macaristan,Arap Ülkeleri ve Afrika ülkeleriyle beraber hareket etme, yönetme politikaları oluşturmaktadır.

Dolayısıyla, endüstriyel gücünü engelleyebilecek, enerji kıtlığı riskini ortadan kaldırmak aynı zamanda yeni stratejik anlaşmalar sayesinde yapay zekâ, siber güvenlik ve askeri alanlardaki bir çok ülkenin elinde bulunan yüksek nitelikli teknolojilerine erişim imkânına da kavuşmuştur.

Kaynak: GAMZE KOÇAK