Erkendi, geçti; vaktiydi değildi derken ufaktan ufağa seçim atmosferine giriyoruz.
İktidar yanlısının da muhalefet yanlısının da akıllarında olan tek bir şey var o da “Bu seçim öncesinin oldukça puslu olduğu ve geçmiş senelerde ki gibi nete yakın tahmin yapmanın oldukça zor olduğu.”
İktidar cephesinde erime olduğu kendileri dahil herkesin bilincinde olduğu bir durum. Öyle kırılma noktaları var ki bunları görmemek için kör olmak gerekli. Türk siyasi tarihinde belki de ilk kez bir iktidar partisi “Bile bile lades” diyerek seçmen kaybetmiştir desek yanlış olmaz herhalde… Adeta çelişkiler yumağına dönen teşkilatlarını kontrol etmekte ciddi zorluklar yaşayan mevcut hükümetin izledikleri “Biz bilirizci” anlayış sandıkta onlara pahalıya patlayacağa benziyor.
Kırılma noktası anlamında olaya göz atacak olursak en büyük etken olarak karşımıza “Ekonomi” çıkıyor. Ekonomi alanında peş peşe yapılan yanlışlar ve bu yanlışların ısrarlı bir şekilde savunulması halkın gözünde mevcut hükümeti güvenli liman olmaktan uzaklaştırmıştır. En yakın ekonomik krizde bile (57. Hükümet) kriz etkenleri bir defa belli kalemlerde pik yapmış akabinde ise ya o seviyeyi korumuş ya da düşüşe geçmiştir. Oysa günümüze bakıldığında mevcut iktidar döneminde tüm kalemlerde afaki artışlar olmuş ve bu artışlar kontrol altına alınamadığı gibi yetkililerce “Alaycı ve vurdumduymaz” bir tavırla halka ifade edilmiştir. Halk nezdinde sinir bozucu olan kısmı aslında bu artışlardan ziyade yetkili mercilerin bu durumu ifade ediş biçimi olmuştur. Bu ülke ekonomik anlamda kan ağlarken, maalesef ki “Ekonomimiz çok çokomel” manasında açıklamalar yapan bakanlara şahit oldu ki; bu da tencere kaynatan halkın sabrının tükenmesi için yeterli oldu.
Bir diğer konu da “Faiz”
Faizsiz ekonomi modelini her konuşmasında dilinden düşürmeyen bir liderin bu noktada somut adımlar atamamasının nedenini gerçekten merak ediyorum. Referandumla ülkenin çoğunluğunun “Tek adam yetkisi” verdiği iktidar partisinin genel başkanının yetkisel anlamda herhangi bir problemi olmamasına rağmen faizsiz ekonomi konusunda bir arpa boyu yol alamaması akıllarda ister istemez soru işaretine neden oluyor. Bakara suresinde dediği gibi faiz “Allah’a ve O’nun Resul’üne savaş açmakla eş değerdir.”
İktidarın en büyük sıkıntılarından bir tanesi de millet ile saray arasında posta güvercinliği yapması beklenen teşkilatların işlevselliğini yitirmiş olmasıdır. Güvercinler ya uçmuyor ya da havalandıklarında birkaç takla atarak yanılsama sanatıyla taklaları birleştirip geri yuvasına iniyor. Haliyle ortaya çıkan tabloda da saraydan bihaber halk ve halktan bihaber saray izlenimi ortaya çıkıyor.
İktidar teşkilatlarının bu son dönemde fazlaca inisiyatif alarak hareket ettiklerinin en büyük ispatı genel merkezden bağımsız olarak yapmış oldukları gündem açıklamalarıdır. Merak edenler ve ispat noktasında arayışa girenler için hemen yolu gösterelim. Güzel ülkemizin 81 vilayetine bağlı teşkilatların genel gündeme dair açıklamalarını kıyaslarsanız ne demek istediğimi çok daha net bir şekilde anlayabilirsiniz.
Mini bir dipnot vermek gerekirse konudan bağımsız olarak; teşkilatlarda görev alan bireylerin mal varlıkları geçmişe yönelik incelendiği takdirde bu kopukluğun sebep ve sonuç ilişkisi bağlamında net verilere ulaşmak mümkündür.
Bu yazıya münhasır olarak iktidarla alakalı son konu başlığımı da “Kutuplaşma” olarak söyleyebilirim. Son 20 yıldır kutuplaşmadan en çok mustarip olan partinin iktidar partisi olması ve günümüzde bu kutuplaşmayı doğrudan ya da dolaylı olarak tetiklemesine vatandaş anlam veremiyor. Ayrım ve ötekileştirmenin tavan yaptığı muhalif olan, düşünce tarzlarına uymayan herkesin “Ca’cı, Cı’cı” ilan edildiği bir ortamda erime, tükenme ve bitme kaçınılmazdır.
AL BİRİNİ VUR ÖTEKİLERİNE
Beceriksiz, kifayetsiz ve trajikomik muhalefet nasıl yapılır sorusunu araştıran bir siyasi bilimler öğrencisinin bakması gereken tek argüman son 20 yılın ana muhalefet partisi ve onun irili ufaklı ortakları olurdu sanırım. Ana muhalefetten evvel bir bakalım altılı masanın irili ufaklı üyelerine…
İktidarın gücünü bırakıp kendi başlarına kendi doğrularıyla yola devam eden iktidardan kopma iki parti…
Oy potansiyeli mini rakamlarda seyreden bir parti…
Ülkücü camiadan koparak gözle görülür bir kitle yakalayan bir parti…
Bana göre Aziz Erbakan Hoca’nın kemiklerini sızlatma noktasında “Daha fazla ne yapabiliriz” diye düşünmekten başka bir şey yapmayan sözde milli görüşçü bir parti…
Ve girdiği her seçimi kaybetmiş Muharrem İnce’nin tabiriyle “Her seçimde yenmiş, çıkmışsın yenmiş, çıkmışsın yenmiş”bir ana muhalefet partisi…
Birbirinin ideolojik tabanlarına bakıldığında birbirinden farklı bu altılı masanın bir kan uyuşmazlığına kurban gideceği kaçınılmazdı. Her ne kadar liderler birbirilerini anlıyor olsa da tabanın bu şekilde düşündüğünü zannetmiyorum. Ana muhalefet partisinin en başından beri izlediği yol özellikle dolaylı yönden bu ülkenin manevi değerlerine yönelik yanlış anlaşılmaya çok ama çok müsait eylemlerden ibaretti. Bir teröristin taziye evine gitmek, LGBT’cilerin alkışladığı İstanbul Sözleşmesini (Ki bunda iktidarın da payı vardır) savunduğu kadar anayasayı savunamamak…
Bu liste uzar da uzar…
Vakti ve satırları verimli kullanmak adına şimdilik pas geçiyorum. Kutuplaşmada iktidarın suçu varda ana muhalefet pür-ü pak mı? Elbette değil. Sırf devirmek adına her türlü toplulukla ittifak edebilecek potansiyele sahip bir izlenim kendi tabanında da derin yaralar açmıştır diye tahmin ediyorum. Ben şahsen ana muhalefet partisinin maneviyatla ciddi bir anlaşmazlığı olduğunu düşünenlerdenim. Burada özellikle kast ettiğim tepe kadrosu asla tabanları değil.
Milli Görüş mü ne alaka!
Alakasız işler ve bağlantılar konusunda Temel Bey’in üzerine kimse çıkamaz. Altılı masada neden olduğunu kendisinin bile bilmediğini düşündüğüm bu parti tabanı da cidden bir başka garip. Uşak ziyaretim sırasında denk geldiğim Temel Bey’in partisinin Uşak İl Yönetiminde görev aldığını söyleyen bir hacı amca bu ittifakla alakalı bana aynen şunları söyledi “Yahu Temel Bey çok büyük siyasetçi Erbakan’dan bile daha iyi bir dönem yaşatıyor partiye. Kılıçdaroğlu’nu bile dize getirdi…” Gerçekten benimde kanım donmuştu bu söylemler sonrasında…
Gelelim yeni doğan iki partiye…
İktidardan kopuş noktasında insanları samimi olduklarına yeterince inandıramadıkları için şu anda anketlerde yüzde bir ile üç arası bir bantta olduklarını düşünüyorum. Babacan noktasında partinin kurucu kurmayları tam bir hayal kırıklığı… Dağ fare doğurdu desek herhalde yeridir.
Gültekin Uysal’ın temiz bir siyasi geçmişi bulunuyor. Bir Adnan Menderes mayası olduğu kesin ancak son dönemlerde meydana gelen “Çatı aday” konusu neredeyse altılı masayı dağılma noktasına getirmişti. Denenmişlerden ziyade denenmemişi denemek mantığı altılı masa için belki bir umut olabilir onun dışında alınacak kararlar pek olumlu netice doğurmayabilir.
Ana muhalefet liderinin Cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini göstermesi iktidarın ekmeğine yağ sürecek bir olaydır. Zira kendisi de bunun farkında ki böyle bir adaylık durumuna dair herhangi bir sinyal vermedi henüz. Şimdilik kaçak dövüşüyor ilerleyen günler ne gösterir elbette bilinmez ama kişisel düşüncem ana muhalefet liderinin aday olmayacağı yönünde…
Demokrasinin gereği çok sesliliktir ama unutmamak gerekir ki kaosun temelinde de yine çok seslerin anlaşmazlığı bulunmaktadır.
BİR SÜRPRİZ VAR
Milli görüş ve tabanlı bir parti…
Anketlerde yoklar…
Basında yoklar…
Resmi anlamda tanınmıyorlar…
Teşkilatlanmalarını tamamladılar ve sessiz sessiz ama tabiri caizse gümbür gümbür geliyorlar…
Nisan ayında en yüksek üye sayısına ulaşatılar…
Milli görüş geleneğinin doğal lideri Dr. Fatih Erbakan ve kurmaylarının hummalı bir çalışması var.
Bakın sözde objektif olduklarını her platformda bas bas bağıran o ulusal medyaya…
Hiçbir yerde göremezsiniz.
Neden?
Çünkü padişahım çok yaşa!
Ha bu durumu da hiç dert etmiyorlar zira birebir markaj taktiğiyle çalışıyorlar. Sabırla, özveriyle adım adım…
Uzun uzun yazmaya gerek yok günü geldiğinde bir gazeteci öngörüsü olarak bana şahitlik etsin diye sadece bir cümle bırakıyorum şuraya…
“2023 seçimlerinin kaderini Fatih Erbakan’ın kurmayları belirleyecek…"