Bu şaşırtıcı veri, Smithsonian Doğa Tarihi Müzesi'nin ‘Canlandırılmış Genom’ adlı eğitim videosunda yer alırken, genetik alanındaki evrimsel ortaklıkları yeniden gündeme getirdi.

DSÖ Duyurdu: Dünyanın En Tehlikeli Gıdası, Resmen Zehir Saçıyor DSÖ Duyurdu: Dünyanın En Tehlikeli Gıdası, Resmen Zehir Saçıyor

Popular Science Türkiye'nin aktardığı bilgiye göre, Dr. Brody’nin çalışması, insanların ve muzların DNA dizilimlerinin belirli bir oranda örtüştüğünü gösteriyor. Ancak bu benzerlik, genlerin işlevinden ziyade gen ürünleri olan proteinler üzerinde yapılan bir karşılaştırmadan elde edildi. İnsan ve muz gibi iki farklı organizmanın genetik yapılarındaki bu şaşırtıcı benzerlik, evrimin ortak mekanizmalarını gözler önüne seriyor.

Brody, genetik dizilimlerdeki bu benzerliği açıklarken, DNA’yı bir yapının projesi olarak nitelendiriyor. İnsan DNA’sını bir apartman projesine, muz DNA’sını ise tek katlı bir evin projesine benzeten Brody, her iki yapıda da su tesisatı, mutfak ve banyo gibi temel bileşenlerin benzer olduğunu, ancak nihai ürünlerin çok farklı olduğunu belirtiyor. Bu da, farklı canlıların temel biyolojik süreçleri paylaştığını, ancak bu süreçlerin farklı şekillerde ortaya çıktığını gösteriyor.

Evrimsel Ortaklık: Hepimiz Akrabayız

Bu çalışmada bilim insanları, sıradan bir muz genomundaki genlerin dizilimlerini inceleyip, bu dizilimleri insan genleriyle karşılaştırdılar. Yapılan 4 milyondan fazla karşılaştırma sonucunda, iki genom arasındaki en iyi eşleşmelerin yaklaşık 7 bin tane olduğu belirlendi. Brody, bu eşleşmelerin ortalama benzerlik oranının yüzde 40 olduğunu ifade ederek, bu sonucun genler arasındaki değil, gen ürünleri olan proteinler arasındaki benzerliği temsil ettiğini belirtiyor.

Dr. Brody, “İnsanlar ve muzlar gibi farklı organizmaların bu kadar fazla genetik benzerliğe sahip olması şaşırtıcı gelebilir, ancak temel yaşam süreçlerini düşündüğümüzde bu benzerlikler daha anlaşılır hale geliyor,” diyor. İnsanlar ve muzlar gibi canlılar oksijen tüketmek, enerji üretmek gibi temel biyolojik işlevleri paylaşıyor, bu nedenle ortak genler de bu süreçleri yönetiyor.

DNA’mızın Yüzde 98’i “Çöp” mü?

Araştırma, DNA’mızın yalnızca yüzde 2’sinin proteinleri kodlayan genlerden oluştuğunu, geri kalan yüzde 98’lik kısmın ise büyük ölçüde işlevi bilinmeyen bölgelerden meydana geldiğini ortaya koyuyor. “Çöp DNA” olarak adlandırılan bu bölgeler hakkında giderek daha fazla bilgi ediniliyor ve bu bölümlerin aslında önemli işlevlere sahip olabileceği düşünülüyor. Georgia Üniversitesi’nden biyoenformatik doktora öğrencisi Mike Frances, DNA’mızın yüzde 50’sini ebeveynlerimizle paylaştığımızı, ancak bir muzla da genlerimizin yüzde 50’sini paylaştığımızı belirtiyor.

Evrimsel Sürecin Ortak İzleri

İnsanlar sadece muzlarla değil, aynı zamanda farelerle yüzde 85, meyve sinekleriyle yüzde 61 oranında genetik benzerlik taşıyor. Dr. Brody, bu benzerliklerin evrimsel süreçlerde korunmuş genetik yapıları işaret ettiğini belirtiyor: “Milyarlarca yıl önce yaşamış bir canlının genomu, hücrelerin yaşamasına ve çoğalmasına yardımcı olan genleri taşıyordu. Bu genler, bugün insanlarda ve bitkilerde de korunuyor.”

Sonuç olarak, bu araştırma, Dünya üzerindeki tüm yaşamın yaklaşık 1,6 milyar yıl önce ortaya çıkan tek bir hücreden evrimleştiğini ve hepimizin biyolojik olarak akraba olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor. DNA’mızın büyük bir kısmını muzlarla paylaşmak, evrimin temel prensiplerinden biri olan ortak atayı bir kez daha gözler önüne seriyor.

Kaynak: Gamze Nazmiye Özbunar