DEĞERLİ OKUYUCULARIMIZIN KARŞISINA BU HAFTA TARİHTEN YEPYENİ BİR KESİT İLE ÇIKIYORUZ. ZEYBEKLER! PEKİ KİMDİR BU ZEYBEKLER, ZEYBEKLİK İLK NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI? BU VE DİĞER SORULARIMIZ İLE SÖZÜ MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ANABİLİM DALI’NDA DOKTORA YAPMAKTA OLAN UZMAN TARİHÇİ BERKAY KOÇAK’A BIRAKIYORUM.
Berkay hocam Zeybeklik nedir?
18. yüzyıl sonlarından 20. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar Batı Anadolu’da var olan, dağlık yerlerde yaşayan, kendilerine özgü gelenekleri, kuralları ve teşkilatlanması bulunan eşkıyalara “zeybek” denir. Onları bir “alt kültür grubu” olarak tanımlayanlar da vardır ki bu varoldukları toplumun kültürü içerisinde kendilerine has bir kültür inşa etmiş olduklarını ifade eder. Kanaatimce de doğru bir tanımlamadır. Kendi gelenek ve kurallarını oluşturmuş olmaları bunun delilidir. Bunun yanında teşkilatlanmalarına gelecek olursak, “zeybek” terimi daha çok bu olgunun genel adıdır. Bir zeybek çetesinin lideri “efe” olarak anılır. Onun altında “baş zeybek” ya da “baş kızan” denilen efenin sağ kolu yani çetenin ikinci adamı yer alır. Çete üyelerine “kızan” denir. Ayrıca efeye bağlı olarak benzer teşkilatlanmayla daha küçük mevcutlu muavin çeteler bulunur. Bunlar efe adına eylemlerde bulunurlar. Ayrıca çetelere lojistik ve istihbarat desteği sağlayan “yatak” denen kişiler vardır. Çetelerde efeye itaat esastır, kurallar sert ve keskindir. İtaatsizlikler ve özellikle kadınlara karşı yanlış davranışlar çoğunlukla ölümle cezalandırılırdı.
Zeybek kelimesinin etimolojik kökeni hakkında maalesef kesin bir bilgimiz yok. “Özbey”, “zorba”, Gazi Menteşe’ye aften “saybak”, eski Türkçede subay anlamında “sü-be” yahut “zeyl-i beğ”, Divan-ı Lûgati’t Türk’e atfen akıllı-sağlam mamasında “sağ-bek” yahut sağlam-zırh manasında “say-bek”, “seymen,sekban” gibi köklerden geldiğine dair varsayımlar ortaya atılmıştır. Ayrıca eski Yunancaya bağlayanlar da olmuştur. Bunun yanından Ali Haydar Avcı’nın görüşüne göre zeybek kelimesinin kökenini Anadolu halk dilinde aramak gerekir. Anadolu’da kullanılan hızlı gitmek, kaçmak manasındaki “zağmak” fiiline bek-bak pekiştirme eki getirilerek “zağbek” gibi bir isim oluşturmuştur ve Avcı’ya göre zeybek kelimesi buradan gelmektedir. Bunun yanında halk dilinde kaygan, ele avuca sığmayan manasında kullanılan “zıypak” kelimesinin de “zeybek”e dönüşme ihtimali vardır bence. Zeybek kelimesinin kökenlerinin halk dilinde aranması gerektiği kanaatindeyim. “Efe” kelimesini üzerinde de muhtelif teoriler olmakla beraber en yayın görüş Efes kentinin isminden türemiş olduğudur ki Efesli manasındadır. Bu görüşe göre zeybekliğin çıkış noktasının Ayasuluk (şimdiki Selçuk) olması-ki antik Efes kenti oradadır- bu savı kuvvetlendirmektedir. Yine de bu konuda da kesin bir bilgimiz yok. Bildiğimiz, efe kelimesinin Türkçede yaygın olarak “ağabey, yiğit ağa” manasında kullanılıyor olmasıdır.
Zeybek tarihçesi hakkında bilgi alabilir miyiz?
Zeybeklerin kökenlerini de kelimenin etimolojik kökeni konusunda olduğu gibi kesin olarak saptayamıyoruz. Zeybeklerden 18. yüzyıl sonlarındaki belgelerde ilk kez bahsedilmiş olup daha erken bir tarihteki belgelerde şu an için Zeybek kelimesine rastlanmamıştır. Buna rağmen zeybekliğin kökenini Orta Asya’da süre gelen bir yiğitlik teşkilatına bağlayan yahut eski Anadolu medeniyetlerine dayandıranlar olmuştur. Bunun yanında Ahmet Vefik Paşa’nın ve Şemseddin Sami’nin lugatlarında Zeybek kelimesi “Selçuklular zamanında kalma bir askeri teşkilat” olarak ifade edilmiştir. Burası önemlidir çünkü biz zeybekleri ilkin paşa kapılarında paralı askerlik yaparken görüyoruz. Diğer yandan Zeybeklerin, Anadolu’da etkin olan ve 1775’te kaldırılan Kara Leventleri teşkilatının da yeniden yapılanmış hali olabileceği bence kuvvetli bir ihtimaldir. Biz zeybeklerin ismini ilkin 18. yüzyıl sonlarında işitmedik mi? Burada bir devamlılık söz konusu olabilir. Ayrıca Kapılı Leventler ile Kapıaltı Zeybekleri arasında mesleki bir benzerlik dikkat edilmesi gereken bir husustur. Kaldı ki 1775’ten sonra Kara Leventlerinin isimlerinin anılması dahi yasaklanmıştır. Bu kişilerin bu tarihten sonra farklı bir isimle yeniden yapılanarak yollarına devam etmiş ve birikimlerini aktarmış olmaları bence gayet mümkün. Fakat yinelemek isterim ki bu konuda kesin bir kanaate varmak için elimizde yeterli delil bulunmamaktadır.
Biz zeybekleri tarih sahnesinde ilkin Kapılı Leventler gibi “Kapıaltı Zeybeği” ismiyle paşa kapılarında paralı askerlik yaparken görüyoruz. Tabi kapısız kaldıklarında yeni kapı bulana kadar eşkıyalık yaptıkları görülmüştür. Âyanlığın yükselmesi ile kapısız kalan zeybekler derbentçilik ve kır bekçiliği yaparak daha çok da ticaret yolları üzerinde açtıkları kahvehaneleri işleterek geçimlerini sağlıyorlardı. İzmir, Afyon, Kuşadası, Manisa yolları üzerinde birbirlerine birer saat uzaklıkta açtıkları kahvehanelerde yol üzerinden geçen tüccarlardan onlara verdikleri güvenlik ve dinlenme hizmetlerine karşılık malla yahut parayla kendilerine göre bir ücret talep etmekteydiler. Tabi bu kanuni olmayan ücretler, tüccarlar tarafından hükümeteşikâyet edilince Sultan II. Mahmud 31 Ekim ve 8 Kasım 1828 tarihlerinde çıkardığı iki fermanla “zeybek haşeratının usulsüzce aldığıparanın menedilmesi” gerekçesiyle söz konusu kahvehaneleri kapatmıştır. Bunun sonucunda da geçim kaynaklarını yitiren zeybekler kitleler halinde eşkıyalığa yönelmişlerdir. Bu sürede zeybeklik tarihindeki en önemli olaylardan birisi “Aydın İhtilali” olarak anılan bir hadisedir. Aydın’da şahsi sebeplerden dolayı dağa çıkıp zeybeklere katılan Atçalı Kel Mehmet isimli bir şahıs 1829 yılında bölgede “iltizam” usulünden rahatsızlık duyan ve mağdur olan kitleleri arkasına alarak bir isyan başlatmış, Aydın ve çevre kazaları ele geçirip Aydın’da vali koltuğuna oturarak bölgeyi Ekim ayından Aralık ayına kadar idare etmiştir. Atçalı bölgede iltizamı kaldırmış ve Aydın halkı ile merkezi yönetim arasında doğrudan bir vergi bağlantısı kurmak istemişti. Fakat hükümetin geniş yetkilerle Aydın’a gönderdiği eski Halep Valisi İbrahim Paşa’nın Tire’ye geldiğini Kel Mehmet Aydın’dan kaçmış, 6 ay kadar saklandıktan sonra tekrar ortaya çıkmış 10 Haziran 1830’da Mütesellim Yetim Ahmet Ağa’nın kuvvetleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür. İsyan böylece bastırılmış oldu. Bunun yanında 1838 yılında zeybek elbisesinin giyilmesinin yasaklanması ve yasağın Aydın Valisi Çengeloğlu Tahir Paşa tarafından sertçe uygulanması epey kanlı hadiseler meydana getirmiş pek çok zeybeğin öldürülmesine yol açmıştır. Fakat zeybeklerin buna rağmen varlıklarını da kıyafetlerini de korudukları bir gerçektir. Diğer bir önemli husus da 1853 Kırım Harbi’ndezeybeklerden gönüllü birlikler oluşturularaksavaşa katılmışlarıdır. Kırım Harbi’nden sonra bazı isyan hareketlerinin bastırılmasında da kendilerinden faydalanılmıştır. Ardından zeybekler 93 Harbi’ne de katılmışlar Osmanlı Devleti için savaşmışlardır. Tabi bu son savaşın yenilgi ile sonuçlanmasından sonra eşkıyalıkta artış göstermiş, bulunan “kır serdarlığı” formülüyle zeybeklerin eşkıyalık yapması önlenmeye çalışılmıştır. Bunda zeybekler devlet tarafından affa uğruyor ve bölgelerinde yani kırsalda asayişe memur ediliyorlardı. Bu affa, “yüze çıkmak, düzen inmek” denir ve bu terim zeybeklerce kullanılırdı. Kır serdarı olan zeybek çeteleri özellikle bölgede asayişi bozan Rum çetelere karşı etkili olmuşlardı. Daha sonra bu süreci baltalayan bir olay da gelişti. Zeybeklerin güçlenmesinden çekinen Osmanlı hükümeti İzmir Valisi Hacı Naşit Paşa’ya zeybeklerin katledilmesini emretti. Tarihe “Zeybek Katliamı” olarak geçen bu hadisede Hacı Naşit Paşa önde gelen kır serdarı efelerin bir şekilde kandırılarak infaz edilmesini planladı ve uyguladı. Ekim 1883 tarihinde gerçekleşen hadisede ünlü efelerden Yörük Osman ve Harputlu Ömer Rum eşkıyalara karşı takibatın konuşulması için İzmir’de davet edilerek Hükümet Konağı’nda pusuya düşürülüp infaz edildiler. Ardından diğer ünlü efeler benzer akıbete uğradılar. Bunlardan birisi de ünlü Çakırcalı Mehmet Efe’nin babası olan Çakırcalı Ahmet Efe’ydi. Bu olay zeybekler ile devlet arasında uzun yıllar sürecek bir güvensizliğin tohumunu attı. Daha sonrasında zeybeklerle hükümet arasındaki anlaşmalarda bu olayın etkisi her daim hissedilmiştir. Zeybekler arasında bu olay hiç unutulmamış ve “kahpelik” olarak bahsedilmiştir. Bu olayından ardından 1898 senesinde ortaya çıkan Çakıcı yahut Çakırcalı Mehmet Efe, adeta babasının intikamını alırcasına 13 sene boyunca Batı Anadolu’nun geniş bir bölgesinde asayiş namına hiçbir şey bırakmamıştır. Hükümetle anlaşarak yüze çıktığında bile kendi şartlarını kabul ettirerek bunu yapmıştır. Kendisi 1911 senesinde Karıncalı dağında takip müfrezelerince sıkıştırılarak öldürüldü. Rivayete göre çatışma esnasında kızanlarından birisinin namlusundan çıkan bir kaza kurşunu ile vurularak öldü. Bu tarihten sonra Birinci Dünya Savaşı zamanında da eşkıyalık epey artmış, bir genel af çıkarılarak zeybeklerin eşkıyalıktan uzak tutulmasına çalışılmıştır. Bu durum Kuva-yi Milliye sürece kadar böyle devam etti. Bu dönemlerde zeybekler genelde zenginlerden fidye ve haraç alarak ve “ayıngacılık” olarak adlandırdıkları tütün kaçakçılığını yaparak geçimlerini sağladılar.
Peki hocam Zeybeklerin tarihe etkisi nasıl olmuştur bilhassa Kuva-yi Milliye döneminde? Oldukça etkili oldukları bilinmekte…
Zeybeklerde eşkıya ve kahraman imajı iç içe geçer. Bu durum Zeybeklerin, tarihçi Eric J. Hobsbawm’ın ortaya koyduğu “sosyal eşkıya” tipinin Türkiye’deki temsilcisi gibi görülmesine yol açtı. Bir nevi “RobinHood” imajı yakıştırıldı. Bu konuda Türkiye’de olumlu olumsuz görüşler mevcuttur. Teferruatına pek girmek istemiyorum. Fakat bu durumun olgusal varlığı tartışılsa bile algılsal yönünün var olduğu kesindir. Yani bir efe kendisini ister istemez bu kimlikte bulur. Efelerin illaki kendilerince haklı oldukları bir dağa çıkma hikayeleri vardır. Çünkü seçtiği yaşam tarzında hayatını sürdürebilmesi için kendilerinin de içerisinden çıktığı kesimin desteğini almaya muhtaçtır. Yani onların tabiriyle “yataklar” hayati öneme sahiptir. Bun “yataklar” genelliklekırsaldaki yoksul köylüler ve dağdaki yörük obaları olurdu. Tabi korkularından dolayı “yataklık” yapmak zorunda kalanlar da vardı. Bölge insanları zeybeklere karşı korku ile karışık bir saygınlık da beslemiştir. Zeybekler Millî Mücadele’ye kadar sadece belli bir kesim için kahramandılar. Hatta onlar için birer idoldüler. Pek çok hatıratta, köy kahvelerinde başlıca konuların zeybeklerin maceraları olduğu, gençlerin hep zeybek olmaya özendiği zeybekleri idol olarak gördüğü anlatılır. Fakat özellikle şehirde yaşayanlar, eşraftan kimseler ve hükümet için birer eşkıyandan başka bir şey değildiler. Belgelerde de onlardan hep eşkıya, şakî, şedid, katil olarak bahsedilir. Tarihimizdeki asıl olumlu imajlarını Kuva-yi Milliye döneminde oluşturdular. Esasında ilk olarak mütareke döneminde bu imaj oluşturulmaya başlandı. Mütareke şartları gereği ülkede asayiş artık daha da hayati bir öneme sahip olduğundan zeybeklerin eşkıyalıktan menedilmesi adına hem hukuki yoldan hem de basın-yayın yolundan çalışmalar yürütülmüştür. Çıkan aflarla paralel olarak İzmir’de “Köylü” gazetesi zeybekleri “memleketin şeref ve namusuyla oynanan bu günlerde… memleketin iyiliği için”, yüze çıkmaya davet etmiştir. Ayrıca İzmir eşrafından Kantarağasızade Ömer Selahattin Bey, “Zeybek” gazetesi çıkararak zeybeklerin kahramanlığını basın yayın yoluyla anlatmaya çalışmıştır. Ardından 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgal edilmesiyle birlikte başka bir sürece girilmiştir. Celal Bayar, Miralay Şefik Aker, Binbaşı Hacı Şükrü Bey gibi Batı Anadolu’da Kuva-yiMilliye’yi kuran isimler zeybeklerle temas etmişler onları mücadeleye teşvik etmişlerdir. Oluşturabilecekleri muhtemel zararlara rağmen, askeri manadaki yaşam tecrübeleri ve kabiliyetleriyle kısa zaman zarfında bir milis kuvvet oluşturabilmek için biçilmiş kaftandılar. Aslında o dönem zeybek çetelerinin mevcudu çoğunlukla asker kaçaklarından oluşuyordu. Bu tabi bir disiplin sıkıntısı oluşturmuştu. Fakat zeybekler, bağrından çıktıkları milletin gözleri önünde yok olup gitmesine razı gelemezlerdi. Çoğunluğu düşmana karşı mücadeleyi kabul ettiler. İlk öne çıkanlar onlar oldu. Kendileriyle beraber pek çok kişiyi de bu mücadeleye inandırdılar. Kuva-yi Milliye kahramanlarından Yörük Ali Efe’nin Miralay Şefik Bey’e söylediği “biz çıkalım arkamızdan millet gelir” sözü bu inancın göstergesidir. Zeybeklerin nüfuzu bölgede öyle büyüktür ki Binbaşı Hacı Şükrü Bey Aydın’ı düşman işgalinden kurtarıp Demirci Mehmet Efe’nin nüfuzunu kullanarak orada bir cumhuriyet kurma hayaline bile kapılmıştır. “Kamuoyu nedir? Kamuoyu Demirci Mehmet Efe’dir. Bunu ele aldıktan sonra kamuoyu her yere gelir.” sözü bizzat Binbaşı Hacı Şükrü Bey’e aittir. Bu anekdotu zeybeklerin nüfuzunun ölçüsünü göstermek açısından burada anlatmak istedim.
Vatansever subayların komutasında zeybek müfrezeleri; Malgaç Baskını, Aydın Muharebesi, Fata Baskınları gibi birçok başarılı eylemde bulundular. Gayrinizami harp yöntemleriyle işgalci Yunan ordusunu epeyce hırpalayıp oyaladılar. Ayrıca bölgede Kuva-yiMilliye’nin desteklenmesi ve TBMM hükümetinin otoritesinin sağlanması için de büyük çaba sarf ettiler. Demirci Mehmet Efe’nin kuvvetleri iç isyanlarda yararlılıklar gösterdi. Gökçen Hüseyin Efe, Poslu Mestan Efe gibi işgalci düşmanla çarpışırken genç yaşında vatan uğruna şehit olan zeybekler oldu. Aydın bölgesindeki Kuva-yi Milliye birlikleri Demirci Mehmet Efe’nin komutasında bir araya geldi. Müfrezelerin tek elden yönetilebilmesi için yapılan bu hamle hem Yörük Ali Efe ile Demirci Mehmet Efe’nin kendi aralarında çatışma yaşaması hem de Denizli Vakası gibi istenmeyen bazı olaylara sebep oldu. Bu durum haliyle düzenli orduya geçişi de hızlandırdı. Bu geçişte de Demirci Mehmet Efe tereddüt yaşayarak itaatsizlik etti ama orduya karşı silah kullanmadı. Önce kaçtı sonra teslim oldu. Bundan sonra kendisine aktif görev verilmedi. Yörük Ali Efe gibi zeybekler ise itaatkâr davranarak düzenli ordu emrine gidiler ve zafere kadar hizmetlerini sürdürdüler. Zaferden sonra zeybekler, Milis Albayı ünvanıyla emekli oldular ve onurlu bir şekilde yasal hayatlarına kavuştular. Bence vatan uğruna verdikleri mücadelenin ve yaptıkları fedakarlıkların en büyük ödülü de bu oldu.
Hocam bize bahsedebileceğinizbelli başlı meşhur Efeler kimlerdir?
En büyük, en meşhur efe tartışmasız bir şekilde Çakırcalı Mehmet Efe’dir. Zeybeklerde, tabir-i caizse bir ekol oluşturmuştur. Diğer zeybeklerden çok daha uzun süre faal olmuştur. Zaten zeybekler arasında “Büyük Efe” diye anılır. Namının İngiliz basınına hatta avam kamarasına kadar ulaştığı bile söylenir. Ondan başka daha önce bahsettiğimiz Atçalı Kel Mehmet, Yörük Osman, Harputlu Ömer,Çakırcalı Ahmet Efe akabinde Büyük Cerit, Koca Arap, Kerimoğlu, İslamoğlu, Kamalı Zeybek, Çamlıcalı Hüseyin Efe, Molla Ahmet gibi isimler şimdilik aklıma gelenler. Millî Mücadele’de ise bahsettiğimiz Demirci Mehmet Efe ile Yörük Ali Efe ilk akla gelen isimlerdir. Bunun yanında yine bahsettiğimiz Gökçen Efe ve Poslu Mestan Efe ile beraber Danişmendli İsmail Efe, Dokuzun Mehmet Efe, Sökeli Cafer Efe, Mursallı İsmail Efe, Sancaktarın Ali Efe, Yörük Kara Durmuş Efe, Köpekçi Nuri Efeşu an aklıma gelen isimler. Ayrıca Milli Mücadele’de Çete Ayşe, Şerife Efe gibi kadın zeybekler de olmuştur. Daha niceleri var elbet. Bu aradaÇakırcalı’nın kızanlarından olan ve memleketim Simav’ın sembollerinden biri haline gelmiş Kirli Kadir Efe’yi de bu vesileyle anmak isterim.
Bu kadar Zeybeklik konuşmuşken olmazsa olmaz sorumu soracağım. Kısa bir zeybek hikayesi alabilir miyiz?
Tabii. Size Millî Mücadele zamanında Gökçen Hüseyin Efe ile ilgili bir hikâye anlatayım. Bu hikâyeKurtuluş Savaşı zamanında Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanmıştır. Fata köyü işgal edilince Kahrat’ta oturan Gökçen Hüseyin Efe de Yunan işgal sahasının içerisinde kalmış. Tabii Gökçen Efe 1914 senesinde yüze çıkmış, o sıralar köyünde ziraatla meşgul oluyordu. Efenin zeybeklik zamanı bir kez olsun ele zaptiyelerce geçirilememiş olması dolayısıyla zeybeklikte mahir birisi olduğu Yunanlıların malumu.Herhalde yerli Rumlar tarafından uyarıldıklarından olsa gerek, Gökçen Efe Kuva-yiMilliye’ye katılmasın diye ona karşı iyi davranmaya çalışmışlar.Bir gün Yunan subaylar Gökçen’i Fata’ya davet etmişler. Efe gümüş tüfeğini de yanına alıp gitmiş yanlarına. Orada sofra kurmuşlar, Gökçen’e içki ikram etmişler. Efe istememiş,gülmüşler.Ardından da birisi efeye tütün ikram etmek için keseyi önüne atmış. Yunan subay gülmüş o an. Efe neden güldüğünü sormuş. Yunanlı ona: “Onu sorma, Aydın’da bir kızın kadife ceketinden aldım bu kumaşı” demiş. Efe anlamış tabi kızın öldürüldüğünü, “ölen o kızı çevirdiğinizdesize ne diyordu?” diye sormuş. Yunanlı “benim intikâmımı size komazlar dedi” deyince Gökçen Efe Yunanlıyı oracıkta vurmuş ve kayıplara karışmış. Böylelikle de zeybekliğe tekrar başlamış. Bu hikâye Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” eserinde de yer almaktadır.
Günümüzde zeybek kültürünün yaşatıldığını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Gerçi faal zeybeklik kurtuluş savaşından sonra Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte sona erdi. Ünlü zeybekler milis albayı olarak emekli oldular. Onurlu ve yasal bir hayata kavuştular. Bu da aslında onların başından beri elde etmek istedikleri şeydi. Cumhuriyetle birlikte yörede eskiye nispeten bir ekonomik kalkınma yaşandı, sosyal adalet sağlandı, eğitim yaygınlaştı. Bu da zeybekleri ortaya çıkaran şartların ortadan kalkmasını sağladı. Fakat zeybeklik kültürü bir yiğitlik ve kahramanlık sembolü olarak halen yaşamaya devam ediyor. Zeybekler kıyafetleri ve danslarıyla zaten faal dönemlerinde bile ilgi çekmişlerdir. Bugün de böyledir. Batı Anadolu’nun folklorunun ayrılmaz bir parçasıdırlar. Hiçbir zaman salt bir eşkıya olarak düşünülmemişlerdir zaten. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Kırım Savaşı’nda 93 Harbinde ve sonra Kurtuluş Savaşı’nda ülkeleri için savaştılar. Kır serdarı olarak Rum eşkıyalarla mücadele ettiler. Onları tekrar eşkıyalığa döndüren sebepler de son zamanlarında Osmanlı Devleti’ninbir türlü çözüm üretemediği, kısır döngüye girmiş sorunlarıydı. Bu da Cumhuriyet yönetimi ile ortadan kalktı. Milli Mücadale’den sonra da “Milli Kahraman” kimliğini kazandılar. Milli bayramlarda ve kurtuluş günlerinde zeybek kıyafetiyle dansları icra edilir. Yarenler zeybek elbiseleriyle ön saflarda yürürler. Ülkemizde insanlar çocuklarına “Efe” ismi koyar. Ege’de kendi memleketlerinde ünlü Kuva-yiMilliyeci zeybeklerin heykelleri görülür. Çocukken hatırlarım,kendi memleketim Simav’da şehrin ana girişinde büyükçe bir zeybek heykeli vardı. Daha sonra hasar görünce kaldırıldı. Şimdilerde girişlerden birisine yeni bir zeybek heykeli dikildi. Sonuç olarak zeybeklik kültürü Ege’de bir kahramanlık sembolü olarak sahiplenilmiştir ve folklorik olarak halen yaşatılmaktadır.
Berkay Hocam kıymetli bilgilerinizle bizi aydınlattığınız için size teşekkür ediyoruz.