“ALLAHÜL”
-Biz “kulhüvalla” nesliyiz Bünyamin.
•••
Bir önceki yazımızda “Kulhüvellahu ehad” ile rahmetli anamın yaptığı hatimden bahsedince aslında başka bir konuyu yazmayı deneyecektim ama madem “kulhüvallahu ehad ile hatimi“ konu ettik, bu defa da “Allahülâ”yı konu alan bu yazıyı yazmayı tercih ettim.
Hem böylece biraz da eski çocukluk günlerimize ve o zamanlardaki dinî anlayışa doğru kısmen yolculuk yapmaya çalışalım istedim.
Öncelikle belirtmem gerekir ki bu yazıyı yazmadan önce çevremdeki arkadaşlara, hususen gençlere “Allahülâ”nn ne olduğunu sorarak fikrî ve dinî kelime ve kavramlara ilişkin biraz zemin yoklaması da yaptım.
Gördüğüm ve üzülerek vardığım sonuçlara göre bir kaç yaşlıdan maada gençlerin çoğunda hiç bir çağrışım yapmıyordu.
Halbuki Allahülâ’nın ilk ve hemen yapacağı çağrışım onun ayetelkürsî’nin bundan yirmi otuz yıl öncesinde diğer adı olduğu ve hemen hatırlanması gereken ismiydi.
Halk her olayı, her oluşu, her olguyu, her eşyayı veya her cismi, her metni kendinin kolayına gelecek şekilde isimlendirir veya sıfatlandırır.
İşte mesela halk hepimizin manasını ve dolayısıyla iş’ar ettiği hakikatleri gereğiyle ve gerçekliğiyle anlayamadığı Fatiha Suresi’nin adını bile “Elem” diye kısaca isemlendirmiştir. Pek çoğunuz duymuştur mesela “Üç Kulhü bir Elem oku!” denildiğini.
Toplumun kahir ekserisi dininin kaynağı olan Kuran’ın daha çok “Kısa Sureler” diye bilinen son sayfalarındaki surelerin ismini az ya da çok bilirler ama onları da kendilerince isimlendirdiği şekilde bilirler ve manasını bilmeden namazlarında okumaya devam ederler.
Yeri gelmişken daha yakın zamana kadar surelerin kuran alimleri tarafından isimlendirilmiş kısa sürelerin ilmî isimleriyle halkın, daha doğru bir deyimle âvâmın isimlendirdiği karşılıklarını yazalım şimdi.
Fil Suresi :Elemtere
Kureyş Suresi :Liîlâfi
Maun Suresi :Eraeytellezi
Kevser Suresi :İnna ateyna
Kafirun Süresi :Kul ya eyyühelkafirun Nasr Suresi :İzaca
Tebbet Suresi :Tebbet
İhlas Suresi : Kulhüvellahu ehad
Felak Süresi. : Kuleuzü birabbilfelak
Nas Süresi : Kul euzü birabbinnas.
Bu kısa ön bilgilendirmeden sonra Allahülâ’nın benim hafızamdaki yerine ilişkin notları paylaşmaya.
Çocukluğumuzda özellikle bahar ve yaz aylarında okuldan geri kalan sürede babam ve amcam neredeyse eve girinceye kadar evimizin yakınındaki büyük arsada kendi aramızda para toplayarak aldığımız naylon veya plastik toplarla maç yapardık. O günlerde maç yapmazdık aslında top oynardık.
Babamgilin eşkalini Belediye Hamamı’nın önünde görünceye kadar top oynamaya devam ederdik.
İlkokulumuz olan Atatürk İlkokulu’nun önüne gelinceye kadar içimizden birisi gözcü olur ve ilkokulu geçtiklerinde topu alıp dağılır ve hemen evlerimize koşardık.
Hemen elimizi yüzümüzü yıkar ve sanki amcaoğlum Muhittin ile beraber ödev yapıyormuşuz numarası yapardık. Ama korkudan da tir tir titrerdik. Rahmetli Anam ve Sebahat yengem bizlere hemen “Allahülâ” okumamızı tavsiye ederler ve “Allahülâ okuyun, Allahülâ okuyun!” derlerdi.
Biz de okurduk haliyle. Ne manasını bilirdik tabii ne de doğru düzgün okumasını ama o anlar Allah ile saf ve samimi bir bağ kurardık.
Bir yandan da rahmetli anam:
“Allahümme ya vedud,
ağzını bağla, dilini tut, taş kalbini hamur et..” diye mırıldanırdı.
Eski adamlar öyleydi demek ki hatta “herifti” diyelim. Onlar “Allahülâ” ile karşılanan adamlardı. Babaydı onlar, sarığı kabaydı..
Allah var, Allahülâ okumanın faydasını da her zaman görürdük.
Konuyu bayramdan çıkmaya çalıştığımız şu günlerde, Mehmet Akif’in mısralarıyla toparlamaya çalışalım. Safahatın bu mısralarının yazılı olduğu bölümünü de sakin blr vaktinizde okumanızı tavsiye ederim. Şimdi burada bir buklesini yazalım ve yazıyı noktalayalım.
[– Mezarcı Mahmud’a ha? Vay babasının canına!
Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
“Otur” demezseler elpençe sâde dinlerdik;
“Hayır, bu böyle değildir” demek, ne haddimize!
“Evet” desek bile derlerdi: “Sus behey geveze!”
– Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı,
Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!
Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar,
Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim’i...
“Bırak! Eşek değilim ben!” deyip dikilmez mi?
Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş...
– Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?
Döverdiler bizi her gün de, karşı koymazdık...
Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?
– Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?
O müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!]
•••
İnsan böyle bir yazıyı yazarken keşke o eski adamlar veya babalarımız sağ olsaydı da biz onları yine Allahülâ’lar ile karşılasaydık diyesi geliyor ama kevnî planın kesin ve keskin hükmü:”Küllü nefsin zaaikatülmevt: Her nefis ölümü tadacaktır.”