Türk siyasi tarihine adını altın harflerle yazdıran liderlerden birisiydi Bülent Ecevit.
Dürüstlük timsali bir kişiydi.
Halkımız O’na Karaoğlan adını takmıştı.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
Siyasi görüşüm zıt idi ama, kendi görüşünde olmayanların bile hayr duasını alan bir kişi olarak herkese örnek olan bir şahsiyet idi.
Başkent Hastanesi’nden çıktıktan bir süre sonra görüşmüştük.
Vefatından önceki son röportajı kardeşimin eşi Rabia Güzbey ile birlikte yapmıştık Oran’daki evinde.
Hastane penceresindeki o hepimizin içini acıtan o görüntüsünün yerine meydanlardaki görmeye alıştığımız capcanlı bir haldeydi.
Kendi elleriyle çay ikram etmişti.
Eşi rahmetli Rahşan Hanım’ın o gün söylediği sözleri hiç unutmadım;
‘Mehmet Bey bizi hastanede neredeyse öldüreceklermiş. Bülent’i iyi ki çıkartmışım hastaneden.’
*
Bülent Ecevit’e ‘Karaoğlan’ diyen halkımız, Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül’e de ‘Yağız oğlan’ demekte.
Geçtiğimiz hafta Mustafa Sarıgül’ün daveti üzerine Ankara Angora’daki villasında kahvaltı yaptık.
Siyaseti, ekonomiyi, Afyon ziyaretini konuştuk.
Öncelikle Afyon’dan son derece memnun.
Hem Teşkilatından, hem Halkımızın gösterdiği ilgiden...
*
Kilosuna dikkat ediyor Mustafa Sarıgül.
‘Kahvaltısında masadan hiç eksik etmediği şey özel peyniridir’ dedi İletişim Danışmanı Elif hanım.
Yurtdışına gidip gelenlerin çoğu içki, sigara ve çikolata getirir.
Ama Sarıgül sadece peynir alıyormuş.
Özellikle de Alman Emmental peyniri.
Mustafa Bey o özel peynirini benimle paylaşınca takıldı Elif Hanım;
‘Başkanım bunca yıldır yanınızdayım, benimle hiç paylaşmadınız özel peynirinizi. Kıskandım Mehmet Bey’i.’
Neşeli geçti kahvaltımız.
Sohbetimizde ana konu elbette siyaset idi.
Altılı masayı sordum;
- Masa erken kuruldu.
- Seçim tarihi açıklandıktan sonra kurulmalıydı.
Cumhurbaşkanımız sürekli olarak CHP Liderine adayını ya da adaylığını açıkla diyor, siz ne diyorsunuz bu konuda?
- Siyaset tek kişilik bir oyun değil.
- Lider ve kadro işi.
- Sadece Cumhurbaşkanı adayının açıklanması yetmez.
- Cumhurbaşkanı adayı kadrosunu da açıklamalıdır.
- İnsanlar tek aday istemiyor.
- Kadroyu da görmek, bilmek istiyor.
- Lider iyi kadro kuramaz ise, topluma güven veremez.
*
*
*
Halkın kokusunu bilmek...
Sohbetimizde öyle bir şey söyledi ki Mustafa Sarıgül.
O sözü yazdım ve çerçeve içerisine aldım.
Bir yandan kahvaltısını yapıyor, bir yandan benimle konuşuyor, bir yandan da gözü aldığım notlarda idi.
Neden o sözü çerçeveye aldığımı sordu;
‘Manşet olacak bir söz söylediniz’ dedim.
Elif hanıma baktı.
Elif hanımında bu sözünü not aldığını gördü.
Mevcut Kabinede bazı Bakanlar siyaset dışından. Siz iktidara gelirseniz...
- Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tek başına yönettiği için eleştiriler alıyor.
- Eleştirilerin bir diğeri de Bakanları.
- Kadrolar siyaset içinden gelmeli.
- Türkiye Değişim Partisi olarak biz dışarıdan danışman alırız ama, icracı noktalarda mutlaka halkımızın seçtiği kişiler olacak.
- İcracı noktalar siyaset içi olacak.
- Dışarıdan gelenler halkın kokusunu bilmez.
*
*
*
Ankara’mı güzel, İstanbul’mu?
Mustafa Sarıgül bilindiği gibi Şişli eski Belediye Başkanı.
Efsane bir isim İstanbul’da.
Sordum, Ankara’mı güzel, İstanbul’mu?
Güldü.
‘Çok güzel bir soru’ dedi ve ekledi;
- Biz Ankara’ya kiracı olmaya gelmedik.
- Buraya ev sahibi olmaya geldik.
- Ben zaman tüketmeye değil, Türkiye’yi yönetmeye geldim.
*
Mustafa Sarıgül’ün İstanbul Şişli’de Belediye Başkanlığı’nda önemli tecrübeleri oldu.
Tüm Türkiye’ye de duyurdu oradaki çalışmalarıyla ismini.
Sordum, Belediye Başkanlarına tavsiyelerini ve özellikle İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarından memnun mu, değil mi?
- Bütün Belediyeler için şanssız bir dönem.
- Başkanlar polemik yerine kalıcı eserler bırakmak için çalışmalıdır.
- Dönem sonunda...
‘Bu Başkan şu eseri, eserleri bıraktı’ dedirtebilmelidir.
- Benim Şişli’de bıraktığım eserler boy gösteriyor.
Peki ya Büyükelçiler ile buluşmalar...
- Bende Büyükelçiler ile görüşürdüm.
- Bir araya gelirdik. Konuşurduk.
- Ama bu buluşmalar, görüşmeler yağmurlu, çamurlu, karlı günlerde olmaz.
Özellikle iki Büyükşehir Belediye Başkanının ismi sürekli olarak Cumhurbaşkanlığı adaylıkları ile ilgili geçiyor...
- Bazıları sosyal medya siyaseti yapıyorlar.
- Algı operasyonudur bu.
- Sosyal medya siyaseti saman alevi gibidir.
- Bir anda gelir geçer.
- Kalıcı eserler bırakmazsanız yerinizde yeller eser.
- Öğrencilerin karnesini öğretmenler verir.
Başkanların ve siyasilerin karnesini de halk verir günü geldiğinde.
Sosyal medya karne değildir.
*
*
*
Mezara kadar...
Mustafa Sarıgül’ün hem benimle yaptığı sohbette, hem de başka konuşmalarında dikkatimi çeken bir husus vardı.
Daha önce birlikte olduğu arkadaşlarıyla ilgili incitici sözleri yoktu.
Sordum kendisine de...
- Mehmet Bey doğru tespit etmişsiniz.
- Geçmişte beraber olduğum arkadaşlarım hakkında bir şey söylemem.
- Benimle paylaşılan, ya da şahit olduğum konularda benimle mezara gider.
- Bende hiç bir şey pazara kadar değildir. Mezara kadardır.
*
*
*
İki...
Siyasetin iki yönü vardır.
- 1 - Bilim yönü.
- 2 - Film yönü.
Bir başka konu...
İttifaklar.
- Türkiye iki ittifaka mahkum edilemez.
- Türkiye büyük bir ülkedir.
- Siyasi partiler arasında her zaman iş birliği ve güç birliği olur.
Ve olmalıdır da.
*
*
*
Kime yakın?
İttifaklar demişken...
‘Peki siz hangi ittifaka daha yakınsınız?’ dedim.
İşte aldığım cevap;
- Biz kuryelere, garsonlara, memurlara, çiftçilere, işçilere, EYT’lilere, 3600 ek göstergeye, aşçılara, komilere, öğrencilere, gençlere, yerel medyaya yakınız.
*
*
*
Söz...
Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül sohbetimizde ‘Sana bir söz veriyorum’ dedi ve ekledi;
- Türkiye Değişim Partisi iktidarında bizim gazete ve televizyonumuz olmayacak.
- Bütün gazetelere ve televizyonlara eşit mesafede olacağız.
- Yerel medya bizi sahiplendi.
Sesimiz oldu.
İktidarımızda çok güçlü bir yerel medya sözü veriyorum.
*
*
*
Anadolu’da neler gördü?
Mustafa Sarıgül Türkiye’nin her yerine gidiyor.
Tespitlerini sordum;
- Anadolu kararsız.
- AK Parti’nin yorgun ve heyecanını yitirdiğini görüyor Anadolu insanı.
- Yerine kimi koyacağının ise kararını verebilmiş değil.
- Anadolu, beyaz atlısını bekliyor.
*
*
*
Tarih neyi yazar?
Mehmet Bey, tarih neyi yazar diye sordu Mustafa Sarıgül.
Cevabı da hemen kendisi verdi...
- Bazı fırsatlar gelir.
- Korkmayacaksın.
- Tarih cesurları yazar.
Acaba bu mesajı hangi lidere idi?
Bu sorunun cevabını da bu akşam KANAL 3 ekranlarında canlı yayınlanacak olan Dobra Dobra programımızda sorarız Mustafa Sarıgül’e.
................................................................................................................................
Baba...
Pazar günü Babalar günü idi.
Evlatlarımda kutladılar babalar günümü.
Bende Babamın elini öptüm, kutladım gününü.
Dün Babamın elini öperken keşke dedim...
Kayınpederim de hayatta olsaydı.
Onunda gününü kutlayabilseydim.
Teşekkür etseydim bir kez daha...
Bana iyi bir hayat arkadaşı ve evlatlarıma müşfik bir anne olan,güzel ahlaklı, Eşim Semra’nın babası olduğu için.
Dünyanın en iyi insanlarından birisiydi kayınpederim rahmetli İlyas Yılmaz.
Sabırlıydı.
Metanetliydi.
Allahtan korkar, kuldan utanırdı.
En ufak incitici bir sözü yoktu kimseye.
Dün...
Onun yokluğunu bir kez daha derinden hissettim.
Dua ettim.
Mekanı cennet olsun, nurlar içerisinde yatsın.
Öylesine hayırlı ve güzel ahlaklı evlatlar yetiştirmiş ki...
Allah razı olsun.
*
Dün sabah, Bakanımız Veysel Eroğlu’ndan çok güzel bir kutlama mesajı ile duygu yüklü bir yazı geldi.
Tüm babaların günü kutlu olsun...
Bakanımızın gönderdiği yazıyı aktarıyorum.
BABA
Yaşlı bir baba Kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş…
Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş.
Babasının isteğini fark eden oğlu,almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş…
Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş…
Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sebebiyle elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış…
Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş.
Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış.
Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış.
Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış.
Lokantada bulunanların hakaretamiz bakışları halen onların üzerinde…
Hiçbir bakışı umursamayan çocuğun ise yüzünde hep tebessüm varmış, babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için.
Yemek parasını ödeyip çıkıyorlarmış ki, arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş:
– Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?
Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş:
– Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum!
Yaşlı amca:
– Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun!
Şaşkınlık içinde sormuş delikanlı;
– Ne bırakmışım ki amca?!
– Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun!…
Tam bir sessizlik hakim olmuşsalona…
Herkesin yaptığından, düşündüğünden utanç duyduğu belliymiş...
Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını:
– Baba! Şunu istiyorum.
– Baba! Bana şunu al.
– Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor.
– Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım.
– Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver.
– Baba! Doğum günümde bana ne aldın?
– Baba!…
– Baba!…
Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki:
– Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter!…
– Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır…
Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikayetçi olduk…
Ama belki de hiç sormadık ona:
– Baba! Senin benden bir isteğin var mı..?
Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, ‘Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?’ diye.
İlk başta ‘Her ikisini’ desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, ‘Annemi’ diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu.
Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu…
Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın.
Cennet ayaklarının altında olmasa da…
Bu yazıyı okuduktan sonra şu duayı yapmak geldi içimden...
‘Allah'ım Ben evlatlarımdan razıyım Allah'ta onlardan razı olsun...
RAB'BİM herkese BABAYA, KARDEŞE, AKRABAYA, KOMŞUSUNA KİMSESİZE BAKAN, VATANA, MİLLETE, HERKESE HAYIRLI EVLAT nasip etsin İNŞALLAH..’
Babaları hayata olan bütün babaların Babalar gününü kutluyorum. Bu dünyadan göçmüş babaların da mekanları cennet olsun.