Odak Muhabirinin sorularını yanıtlayan Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Fişne, Filistin-İsrail çatışmasını değerlendirdi.
Prof. Dr. Mustafa Fişne, İsrail-Filistin çatışmasının bir saldırı değil katliam olduğunun altını çizerek, “Bunu İsrail katliamı olarak adlandırmak lazım İsrail'in saldırısı değil İsrail’in katliamıdır bu. Çünkü 2008'den bu yana baktığımız zaman bu, İsrail’in Filistin’e 5. saldırısı bu nedenle katliam demek daha doğru olur. Tabi bu kavramlaştırma önemli. Mesela uzun yıllar hep Filistin sorunu diye kullanılır oysa aslında sorunu oluşturan İsrail’dir. Dolayısıyla, Filistin sorunu yerine İsrail sorunu dememiz lazım. Niye İsrail sorunu oluşturur derseniz çünkü; İsrail bölgeye dışarıdan gelip taşıma bir şekilde yerleştiren halkın kurduğu bir devlet. Siyonizm ideolojisi doğrultusunda. Siyonist çalışmalarıyla 2000- 2500 yıl öncesine dayanan argümanlarla orada bir Yahudi Devleti kurulma projesi bu. Esasen kendilerince baktığın zaman çok başarılı bir proje. 50 yıl içerisinde sıfırdan bir devlet kurmuş oluyorlar. Ama bu devletin kurulmasını sağlarken kullandıkları yöntemler, hukuk açısından, insaniyet açısından uygun göremeyeceğimiz yöntemler. Kafamızda canlandırılabilmesi açısından kendi tarihimizden örnek verecek olursak, Rumların Kıbrıs'ı Türksüzleştirme için kullandığı yöntemler, kanlı noel'deki gibi köy saldırıları yapmaları oradaki halkın Türk köylerinin gözünü korkutmaları benzeri yöntemlerini, çete saldırılarını, bu 50 yıl içerisinde Filistin’de sürdürmüşler hala da sürdürüyorlar. Bunu da başlangıçta İngiltere, günümüzde de Amerika'nın gözetimi altında yapıyorlar. Bu açıdan bakıldığında aslında uluslararası hukuka meydan okuma, uluslararası kurumlara, Birleşmiş Milletler sistemine daha özelde de savaş hukukuna bir meydan okumadır” dedi.
“İSRAİL’İN SINIRSIZ KARŞILIK VERME HAKKI YOK”
Prof. Dr. Mustafa Fişne, savaşla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu, “Şimdi baktığımız zaman bu son saldırıları savunan devletler başta Amerika, Almanya devlet başkanının ağzından çıkan ifade şu, ‘İsrail'in kendisini savunma hakkı vardır’ başlangıçta doğru gibi gözüküyor her devletin kendine yapılan saldırıya karşılık verme hakkı var. Buna meşru müdafa hakkı da diyebiliriz; ama siz bu hakkı kullanırken mutlaka belli kriterlere de uymak zorundasınız. Mesela, siviller için ayrım yapmak zorundasınız. ‘Bana saldırı oldu o zaman ben de topyekun karşı tarafa saldırırım’ mantığı savaş hukukuna uyan bir mantık değil, insanlığa da uyan bir mantık değil. Dolayısıyla böyle bir saldırı yaptığın zaman orantılı olması gerekiyor, orantılı bir karşılık vermeniz gerekiyor. Şimdi bu açılardan baktığınız zaman savaş hukukuna da uygun olmadığını görüyoruz. Yine savaş hukuku içerisinde bu savaş suçları var. Yani bu tür orantısız hareketlerde bulunduğunuz zaman saldırılar yaptığın zaman savaş suçu işleyebiliyorsunuz. Kitlesel öldürmeler, kasti bir şekilde işkenceler, toplama kampları yapmanız, teçhize zorlamanız da, ki Gazze’de yapıyorlar bunu. Dolayısıyla bu yönlerde baktığınız zaman sivil halk yapılara saldıramazsınız; oysa kiliseye saldırıyorlar, camiye saldırıyorlar ki camiye saldırması kanıtlandı ama kiliseye saldırıyorlar, hastaneye saldırıyorlar. Şöyle bir savunma var, hastanenin altında bir silah deposu var orayı kullanıyorlar. Öyle olduğunu bilmiyoruz; ama öyle bile olsa siviller orada bulunuyorsa ve öleceklerini biliyorsanız siz o yöntemle oraya saldırı düzenleyemezsiniz. Sivillerin oradan ayrılmasını beklemeniz lazım veya başka bir yöntemle sivillere zarar vermeyecek bir çözüm bulmanız gerekiyor. Yani savunulacak bir tarafı yok; ama uluslararası medya ve siyasetçiler baştan beri İsrail Devleti’nin kurulmasına destek veren ülkeler veya işte Almanya gibi diğer Avrupa ülkeleri gibi 1930'lu yıllardan itibaren antisemitik politikalar uygulamış.
Yahudileri göçe, tehcire mecbur bırakmış ülkelerin biraz da günah çıkarma mantığıyla destek verdiklerini görüyoruz. Tabi daha somut olarak da bu siyasilerin medyanın büyük şirketlerin desteklerini, Yahudi lobisinin gücüyle de açıklanabilir. Bundan bir kısmı zaten otomatik olarak direkt Yahudi zenginlere ait. Bir kısmı da lobilerin etkisi altında, özellikle Amerika'da bu çok belirgin. Amerikan siyasetçiler ister Cumhuriyetçi olsun, ister demokrat olsun Yahudi lobisinin desteğini yitirmemek için Filistinlileri kurban etmeye her zaman hazır olmuşlar. Bu sadece bugüne mahsus değil birçok dönemde de bunu görebiliyoruz. Dünya kamuoyu hassas yani sınıfı geçti diyebiliriz. Bireyler olarak büyük bir kısmı sınıfı geçti. Ama medya buradaki insanlık dramını aslında çarpıtıyor ve odak noktasını Filistin'de yaşadıklarından çok İsraillilerin şiddet mağduru olmasına, bir kısım esir vermelerini rehin vermiş olmalarına çeviriyorlar. Gerçeği tek ters yüz etmek için çaba sarf ediyorlar ve bununla ilgili de internette baktığın zaman çok somut şeyler görebiliyoruz.”
“BU BİR SAVAŞ SUÇUDUR”
SORU: İsrail, Gazze’ye fosfor bombası attı ve bilindiği üzere savaşlarda kullanımı yasak olan bir silah. Bu fosfor bombası dolayısıyla İsrail’e bir yaptırım uygulanır mı?
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Uygulanması lazım. Bu bir savaş suçu çünkü yasaklı bir malzeme kullanılıyor. Nitekim benzer bir süreç Rusya'nın Ukrayna Savaşı'ndaki kullandığı şeylerle ilgili bu tür veriler toplamaya çalışıyorlar. Hem sivillere katliam yapması ile ilgili hatırlarsanız 700 kişi infaz etmişlerdi, bu durumu Rusya'ya yıkmaya çalışmışlardı. Hem de bu tür yasaklı silah kullanımı ile ilgili. Elde etseler de etmeseler de yargılanması noktasında çeşitli girişimlerde bulunuyor. Bir savaş hukuku olduğundan bahsettik. Bu savaş hukukunda kategori suçlar var. Bunlarda barışa karşı suç var mesela, saldırgan ülke olursanız barışa karşı suç işlemiş oluyorsunuz. Ama; bu suçu savaşta işlemek var, insanlığa karşı suç işlemek var bir de soykırım var. Yasaklı bir silah kullanmak savaş suçu kategorisine girer. Ama; bunun da yargılanabilmesi için oluşturulan iki tür bir mekanizma oluşturmak gerekiyor. Bir tanesi aynı. Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi kuruldu. Yugoslavya veya da Boşnaklara karşı soykırım insanlığa karşı suç işleyen liderlerin askerlerin yargılanması içindi, bir tanesi de Ruanda’da tutsilerin hutu milisleri tarafından katledilmesi, 800 bin kişiyi öldürmeleri üzerine bunun emrini veren ve buna göz yuman yöneticilerin de yargılanması hususunda Ruanda için Uluslarası Ceza Mahkemesi kuruldu. Bu tür geçici tek seferlik mahkemeler kurmak bir çözüm. Bunu İsrail için kurabilirsiniz kurulması lazım gerçekten; ama kurulması kolay değil çünkü bunun için Birleşmiş Milletler Konseyinin de onayı gerekir” ifadelerini kullandı.
ER YA DA GEÇ BEDELİ ÖDENECEK
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Sivillere acil yardım ulaştırılmasını iki gün önce veto eden Amerika'nın bulunduğu bir güvenlik konseyinde böyle bir kararın çıkmasını düşünemeyiz. Dolayısıyla da bunun önü şuan için tıkalı. Diğer yanda 2002 yılında kabul edilmiş olan bir Roma statüsü var. Ayrıca bu Roma statüsünün kurduğu bir Uluslararası Ceza Divanı var. Bunun özelliği kalıcı yargılanamayan bu tür suçlar için yargılama yetkisi tanınıyor. Tabi burada da o devletin bunu kabul etmiş olması lazım ki İsrail bunu kabul etmiyor, Amerika'da kabul etmemiş durumda. Yani 120'den fazla ülke Roma Statüsünü kabul ediyor, mahkemenin yetkisini; ama bu devletler kabul etmediği için dolayısıyla bu devletlere mensup kişilerin işlediği suçların orada yargılanması da mümkün gözükmüyor. Ha buradan baktığınız zaman şu anda bir yargılanma ufukta gözükmüyor. Peki konjonktür değişirse olur mu? olabilir. Çünkü şöyle bir avantaj var bu savaş suçları zaman aşımına tabi değil. Dolayısıyla ileride 10 yıl sonra 20 yıl sonra Amerika'nın gücü değişti ve Amerika İsrail'in arkasında olan desteğini çekti yani bunlar ihtimal tabi, birleşmekten reformu yapıldı. Dünya beşten büyüktür söylemi çerçevesinde güvenlik konseyinin yetkileri artırıldı, sayısı arttırıldı, veto hakları azaltıldı, kısıtlandı böyle bir ortam, konjüktür oluşursa o zaman yargılanabilir. Ama asıl yargılayıcı tabi ki dünya kamuoyu, bu yargılamayı zaten şimdiden yapmış durumda. Geçmişte de bu tür insanlık dışı suçları zaten işliyordu” dedi.
ZENGİN BABANIN PSİKOPAT OĞLU
İsrail’i bir benzetme ile ifade eden Prof. Dr. Mustafa Fişne, “İşin doğrusu bu yönüyle şu benzetmeyi yapmak isterim; şimdi bir dizi düşünün. Zengin bir kişi var etkili bir kişi, zengin ve birçok yöneticiye rahatlıkla ulaşabiliyor. Psikopat’ta bir oğlu var kız arkadaşına zarar veriyor arkadaşına zarar veriyor, işkence yapıyor yasaklı maddeler falan kullanıyor üzerinde silahla yakalanıyor vs. Bir sürü suçlar istiyor ama her seferinde babası devreye giriyor ve bu çocuğu cezaevinden çıkarıyor. Hatta gözetim altında çıkarıyor, mahkemeye bile gitmiyor. Buna istinaden şimdi İsrail'in durumu tam da buna benziyor. Amerika'nın koruması altında psikopat bir kişinin sergilediği suç eylemlerini sergiliyor. Her seferinde de cezasız kaldığında daha pervasız oluyor. Aynı oradaki çocuk gibi yani o kişinin kendine çeki düzen vermesi için babasından azar işitmesi lazım, babasının desteğinin ortadan kalkması lazım, biraz cezaevi görmesi lazım. İsrail de bu olmadığı için şu ana kadar bu pervasızlığı sürüyor” diye konuştu.
ALMANYA GEÇMİŞİNİN BEDELİNİ ÖDÜYOR
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Şu anda olur mu? dediğim gibi konjonktürün değişmesine bağlı, ki şimdilik böyle bir şey gözükmüyor; ama uluslararası ilişkilerde biraz da iyimser konuşalım, neyin ne olacağı belli olmaz. Mesela uluslararası ilişkilerden hiç kimse Amerikalısı, İngilizi, Almanı, Türkü hiç kimse soğuk savaşın böyle biteceğini tahmin edemiyordu. Arap Baharının patlak vereceğini kimse tahmin etmiyordu. Ama birbirini tetiklediler. Ve bunun dünyada kalıcı etkileri oldu, uluslararası ilişlerde, devletler sisteminde kalıcı etkileri oldu. Dolayısıyla da bugün öngöremeyiz; ama 10 yıl sonra bir bakarsanız Amerika'da böyle bir değişim olmuş, yani işte Cumhuriyetçilerle demokratik arasında bir kutuplaşma var. Bunu biraz abartarak tahmin edersek diyelim ki, bir iç savaşa dönüştü; Amerika kendi derdine düştü veya bir Trump benzeri başka bir yönetici ortaya çıktı Amerika'nın içe kapanmasını veya geçmişte olduğu gibi yalnızlık politikasını benimsediği zaman İsrail işlediği suçlarla baş başa kalacak. Bunun bedelini o zaman ödeyecek; yani her halükarda haksızlığı yanında kar kalmaz sözü gerçekleşiyor. Ama bunun zamanlamasını söyleyemem, şu anda böyle bir şey beklemiyorum. Şimdilik yanına kar kalabilir; ama orta veya uzun vadede mutlaka bir şekilde bunun bedelini ödemek durumunda kalacaktır. En önemlisi tarihte kara bir leke olmasıdır. Bir milletin bir devletin tarihinde böyle övünerek anlatacağı sayfalar olması mı iyi, yoksa tersi mi? Mesela Almanların tarihinde nedir Hitler dönemi Nazi dönemi bir kara leke, hala İsrail’e karşı onun bedelini ödüyorlar. İsrail söz konusu olduğunda hemen Almanlar o günah çıkarma psikolojisiyle hemen yaltaklanıyorlar. Hemen İsrail'in yanında yer alıyorlar. Dolayısıyla bu süreç aslında Hem İsrail'in pervasızlığını, saldırganlığını ortaya koyduğu gibi Avrupalıların da iki yüzlülüğünü, çifte standartlığını ortaya koymuş oluyorlar. Aslında kendi değerleriyle söylemler arasındaki tutarsızlığı ortaya koymuş oluyor bu yönüyle biraz ufuk açıcı” dedi.
TOPLANDIK, KINADIK, DAĞILDIK
SORU: Türk vatandaşları arasında savaşa katılmamız gerektiğine dair yoğun bir talep görüyoruz, özellikle sosyal mecralarda. Yine sosyal medya hesaplarında görüyoruz, İsrail Büyükelçiliğine ya da Filistin Büyükelçiliğine özellikle talepte bulunanlar var gönüllü asker olmak istediğine dair. Eğer savaşa katılacak olursak Türkiye savaşa hazır mı? Türkiye bu çatışmaya ne kadar müdahale etmeli?
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Savaşa girme yönünde hiçbir devlette bir hazırlık yok Türkiye dahil. Genelde şöyle bir yanlış yorumlama var. İsrail, Türkiye'deki Büyükelçiliğini boşalttı bu nedenle Türkiye de savaşa girecek şeklinde bir yorumlama var. İsrail, vatandaşlarına Türkiye'den ayrılmalarıyla ilgili bildirimde bulunuyor gibi, bunlar genelde standart şeyler. Ortam gerginleştiği için bu gösterilerden çok korktukları için ki, gerçekten Türk milleti çok büyük bir hassasiyet gösteriyor geçmişte olduğu gibi. Dönüp dolaşsa da kendi vatandaşlarının güvenliğini konsolosluk mensuplarının güvenliğini düşündükleri için tahliye eder, bu nedenle tahliye yapıyorlar diye düşünüyorum. Tabi iş savaş konusuna gelince, Türkiye'nin istese de bir savaşa girmesi çok da kolay değil. Bir kere mesafe çok uzak 3 bin kilometre daha uzakta. Oraya tek başınıza bir operasyon yapmanız o kabiliyeti oluşturmanız, o mesafeden çok mümkün değil. Yani biz haklı bulduğumuz kısımlarda Libya'da Suriye'de yukarı Karabağ'da savaşa girmekten çekinmedik. Burada da Filistinlileri haklı buluyoruz; ama böyle bir savaşa girmeyi zorlaştıran faktörler var. İkinci olarak tabi ekonominin durumu da zorlaştırıyor. Türkiye tam böyle yabancı yatırımların Türkiye'ye girmesini teşvik eden bir tutum sergilerken böyle bir gelişme patlak verdi. Dolayısıyla Türkiye savaşa girmekten çok sorunu barışçıl yollarla, diplomatik yollarla çözme peşinde ve yoğun bir diploması gösteriliyor. Hem Cumhurbaşkanı nezdinde hem Dışişleri Bakanlığı nezdinde. İki gün önce Dışişleri Bakanlığı düzeyinde İslam İşbirliği Örgütü toplantısı vardı. Orada somut bir karar alınmadı tabi; ama Dışişleri Bakanımızın, ‘Toplandık, kınadık, dağıldık’ şeklinde ‘çıkalım artık somut bir şeyler yapalım’ demesi umut verici.”
SORU: Peki somut bir şey olarak Türkiye'nin önerisi ne?
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “İki devletli bir çözüm olması 1947 planında uygun bir şekilde… Filistin yönetimi diye 94'te tanınmış olan yönetimin artık devletleşmesi bununla ilgili 2018'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir oylama yapıldı. Çok az devlet Amerika başta olmak üzere, 9 ülke hayır oyu verirken 35 ülke çekimser kaldı. Geri kalanlar Türkiye dahil evet oyu verdiler; ama bunu da yürürlüğe girmesin diye Güvenlik Konseyinden tekrardan geçmesi gerektiği için o devlet sağlanamadı. Dolayısıyla; Türkiye şimdi bir Filistin devletinin kurulması, tabi İsrail ile de görüşme yaparak aslında zaman zaman bunlar daha önce de görüşülmüş konular. Yani tamamen böyle Türkiye'nin sıfırdan önerdiği öneriler değil Oslo’da, Madrid’te benzer şeyler var. Zaten Filistin yönetiminin kurulması da bu sayede oluyor; ama devlet değil İsrail’in işgal ettiği yerlerde Filistinliler üzerinde sözü geçecek bir yönetim diğer devletler nezdinde. Biz Filistin Devleti falan diyoruz ama bunun resmi olarak Birleşmiş Milletlere üye olması lazım. Birleşmiş Milletler üyeliği yok. Dolayısıyla; Türkiye bu konuda yani Filistinlileri bir devlet çatısı altında toplayalım, devlet yapısına kavuşsunlar düzenli bir ordusu oluşsun, işte direnişçiler, savaşçılar herkes kafasına göre harekete geçmesin, bir devlet politikası olsun… Bu devletin güvenliği de garantör ülkeler olsun bir tanesi Türkiye. Belki ardından Rusya, Mısır, Suudi Arabistan gibi bu bölgede olan ülkeleri de Filistin tarafının güvenliğini sağlasın. İngiltere, ABD’de İsrail’e garantör olsun. Yani İsrail bir saldırı altında kaldığında o ülkeler garantör olarak onu savunma hakkı olsun, Filistin tarafı bir saldırı altında kaldığında da garantör olan ülkelerinin onları savunma hakkı olsun gibi bir çözüm öneriyor.
Yani bunun dışında vatandaşların tabi ki savaşa girelim, bize izin verin gidelim savaşalım demesi duygusal tepkiler. Haklılar da; çünkü çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. İnsanlar hala o cihat anlayışlarını, vatan, Sakarya duygularını kaybetmiş değiller. Haklının yanında yer alma, mağdurun elinden tutma duygularını kaybetmiş değiller. Bu hassasiyetleri gösteriyorlar bunları anlayabiliyoruz. Ama bunların hayata geçilmesi şu anki sistemde mümkün değil gerekli de değil. Yani sivil bir insanın mesela ben, savaşa gitsem ne kadar savaşabileceğim ki? Tamam, duygu içimden geliyor belki gidip savaşmak geliyor; ama gitsem ne kadar yararım olacak? Karşımda profesyonel askerler varken bir savaş daha kaybetmiş olacak Filistin tarafı. Dolayısıyla bir savaş olacaksa bunun ordular üzerinden olması lazım; ama bunu da tek başına Türkiye'nin yapması zaten mümkün değil gerekli de değil” diye konuştu.
“İSRAİL, RUSYA'NIN KAT KAT ÖTESİNE GEÇMİŞ”
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Ancak İslam İşbirliği örgütünün ortak bir harekatı falan olursa o da çok ufukta gözükmüyor. O zaman olabilir. Dolayısıyla çözüm diplomatik yollara kalıyor. Diplomasi kısmı da şu anda yetersiz. Çünkü bir birliktelik sağlanmış değil. Yani Hem İslam ülkeler arasında tam bir somut eyleme geçme konusunda istek tam oluşmamış durumda hem de batılı ülkeler yani tarafsızlığını bir tarafa bırakıp ‘Bizim kendi oluşturduğumuz bir ulusal hukuk var buna sahip çıkalım, bizim değerler sistemimiz var, bu değerler sistemine aykırı davranıyor, insanlar en temel insan hakları ihlal ediliyor, hastaların sağlık hakkı ellerinden alıyor, hastalara saldırı yapıyor, çocuklara Çocuk Hakları Bildirgesi var. Çocukların yaşama hakkı elinden alınıyor dolayısıyla biz buraya bir yaptırım uygulayalım’ demiyorlar. İsrail'i dize getirecek çözüme, zorlayacak şey bir şeyleri kaybettiğini fark etmesi, kamuoyu desteğini kaybediyorum, bölgede dışlanıyorum, izole ediliyorum duygusunu yaşadığında hemen çözüm yanlısı bir tavır sergileyebilir. Geçmişte bunun örnekleri var. Model olarak Ukrayna-Rusya savaşında nasıl ki batılı devletler Avrupalı devletler Rusya'ya karşı ambargo koyuyor saldırgan bir devlet gördüğü için, Almanya kendi çıkarına aykırı olmasına rağmen 4 katı pahalı doğal gaz kullanmayı göze alarak en basitinden, ambargoya katılıyor, Fransa katılıyor, İngiltere daha büyük zaten Ambarlı organize eden bir ülke olarak karşımıza geliyor. Bütün Avrupa ülkeleri büyük bir kısmı Rusya, Ukrayna’ya savaş açtı diye Ukrayna'nın topraklarının bir kısmını işgal etti diye Rusya'ya en az iki yıldır ambargo uyguluyor. Ambargodan 2 yıldır vazgeçmiyorlar, kendileri de bundan zarar görüyor olmalarına rağmen. Şimdi bakıyorsunuz İsrail, Rusya'nın kat kat ötesine geçmiş. Yani öldürülen sivillerin sayısına bakarsanız, kullanılan silahların niteliğine bakarsanız, o hastaneyi vuran silah kontrol bombaları ki bunlara baktığınızda gerçek bir saldırgan karşımızda. O zaman aynı tutarlılıkla bir benzer şekilde ambargo uygulanmalı” dedi.
SORU: Neden bir ambargo uygulanmıyor? Korku mu var?
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Batı ülkeleri bunu yapmayabilir, yapmıyorlar da zaten. Yahudi lobisinin etkisi altındalar. Kimse taşın altına elini sokmak istemiyor o zaman İslam ülkeleri bunu yapması lazım. Bölge ülkelerinin bunu yapması lazım; ama bu da şu anda pek gerçekleşmeyecek gibi gözükmüyor. Tabi ki korku var çünkü siz İsrail'e ambargo uyguladığınızda Amerika'ya da sizi ambargo uygulayacak. Yani bir noktada Amerika'yı da karşınıza almış oluyorsunuz. Diğer Avrupa ülkeleriyle de karşı karşıya gelmiş oluyorsunuz yani aslında siz çok haklı bir gerekçeniz olsa bile Amerika haklı haksız davasını bırakmış, İsrail ne yaparsa arkasındayım destekliyorum diyor. Biz İsrail hep küçümsüyoruz. Yani küçük bir devlet, sığınmış o bölgeye sonradan gelmiş yerleşmiş. Tamam; askeri gücü de var, çok büyük bir lobi gücü var, sermaye sahip uluslararası finansı kontrol ediyor; ama sonuçta İslam ülkeleri nüfus olarak baktığınız zaman 2 milyara yakın nüfuslu bir İslam ülkeler grubu var. İsrail’e bakıyoruz 9 milyonluk nüfusu var; ama İsrail tek başına İsrail değil ki. İsrail dendiği zaman hemen arkasına Amerika’yı koymanız lazım. Onun arkasında da İngiltere'yi koymanız lazım. İngiltere'nin İsrail'in kuruluşundaki rolünü hiç unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla Amerika ve İngiltere'nin açık gönüllü desteğiyle, Almanya ile Fransa'nın mecburi desteğine ve diğer Avrupa ülkelerinin mecburi desteğine sahip olan bir ülkeden bahsediyoruz.”
Soru: Peki bu mecbur destek nereden geliyor?
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Almanya örneğin, geçmiş tarihinden geliyor. ‘Biz bunlara çok kötülükler yaptık mecburen artık şimdi kendimizi affettirmemiz lazım’ hep bu psikolojiyle hareket ediyorlar. ‘Bir kere yaptık kusura bakma bundan sonra hep emrindeyiz’ gibi bir imaj sergiliyorlar. Mesela Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un davranışları, açıklamaları bunu çok pekiştiriyor. Aynı zamanda Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen saldırının ilk gününde Avrupa Birliği olarak İsrail'in yanındayız diye bir açıklama yaptı. İrlandalı bir parlamento üyesi parlamento milletvekili dedi ki, ‘Senin böyle bir açıklama yetkin yok, Avrupa’nın kimin yanında olacağına sen karar veremezsin, kendi adına konuş’ dedi. Gerçekten de yetkisi yok ama Ursula’yı bu açıklamayı yapmaya sevk eden şey ise Alman olması. Durumdan vazife çıkarıyor kendisine. Ancak; burada Alman olmasını dikkate almak lazım. Belki başka bir milletten olsaydı biraz haddini bilebilirdi, geride kalarak, yetkisini aşmayabilirdi ama o yetkisini aşmayı göze aldı.”
SORU: Türkiye diplomasiye ağırlık verdi dediniz. Ancak; geçtiğimiz günlerde İsrail, Türkiye’deki tüm diplomatlarını çağırdı güvenlik endişesi nedeniyle. İsrail çok kararlı gözüküyor, Filistin'i tamamen bitireceğim diyor, diplomasi ile çözülebilecek mi?
Prof. Dr. Mustafa Fişne, “Bir noktadan sonra diplomasi mecburen işe yaramaya başlayacak. O noktada şu, İsrail kazanırken kaybettiğini anlarsa. Derse ki, dünya kamuoyunu yitiriyorum, tamam sahada ilerliyorum; ama şu anda destek açıklayan devletler kendi kamuoylarının tepkileri dolayısıyla desteklerini çekmeye başladılar, ambargolara maruz kalmaya başladım, artık bıçak kemiğe dayandı İslam ülkeleri kamuoyunda da tutamıyorlar, barış gücü oluştursun oraya gönderilsin… Şimdi bunlar biraz somutlaşırsa bunların gerçekleşmemesi için İsrail anlaşmaya yanaşacak. İsrail yanaşmazsa Amerika'ya yanaşacak” ifadelerini kullandı. \\ ODAK ÖZEL HABER