Berkay hocam, Kuva-yı Milliye nedir, özellikleri nelerdir?
“Ulusal güç” manasına gelen “Kuva-yı Milliye” tarihimizde iki anlamı ifade eder. İlki işgallere karşı silahlı direniş için oluşturulmuş savaşçı milis müfrezeler içindir. İkincisi ise bu müfrezeleri de ortaya çıkarmış olan, milletin iradesi ile başlatılmış direnişin genel adıdır. Halk arasında bu harekete kısaca “Kuvva”, taraftarlarına da “Kuvvacı, Millici” denilmiştir.Biz burada daha çok milis müfrezelere değineceğiz.
Başlayan işgallere karşı İstanbul’daki hükümet durumu protesto etmekten öteye gidememiş ve teslimiyetçi anlayışta ısrarcı olmuştu. Mütareke şartları da askeri manada elimizi kolumuzu bağlar vaziyetteydi. Ordunun önemli bir kısmı terhis edilmiş ve silahları da teslim edilmeye başlanmıştı. Ayrıca işgalin beraberinde getirdiği asayişsizliğe ve ayrılıkçı çetelerin faaliyetlerine karşı Osmanlı hükümeti gerekli tedbirleri alamadı. Bu hava içerisinde halk, Doğu Anadolu’da, Kilikya’da, Trakya’da, Karadeniz’de ve Batı Anadolu’da işgallere ve onun getirdiği zulme karşı “kendi azim ve kararıyla kendisini kurtarma” yolunu seçecek, Kuva-yıMilliye’yi kuracaktır. İşte bu milletin inisiyatifi eline almasıdır ki peşi sıra gelecek Cumhuriyet inkılabının kıvılcımı niteliğindedir.
Kuva-yı Milliye müfrezeleri gönüllük esası üzerine kurulmuş birliklerdi. Asker ve sivil halktan pek çok kimseyi bünyesinde barındırmaktaydı.Daha evvel Balkan Savaşları zamanı tecrübe edilmiş olan bu uygulama, Osmanlı Ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi ihtimaline karşı Anadolu’da başlatılabilecek bir “gayr-i nizami harp” çerçevesinde de İttihat ve Terakki tarafından planlamıştı. İşgallere karşı Anadolu’da kurulan yerel Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinin desteğiyle oluşturulan bu müfrezeler,iaşelerini de halktan alınan yardımlarla sağlıyordu. Tek bir merkeze bağlı olmaktan ziyade yerel olarak ve küçük müfrezeler halinde teşkilatlanmışlardı. Ayrıca resmi olarak mevcudiyetini sürdüren, direniş bölgelerinde konuşlanmış nizami birlikler tarafından da el altından destekleniyorlardı. Amaçları,gayr-i nizami harp taktikleriyle düşman ordularını yıpratmak ve oyalamaktı. Özellikle eski komitacıların ve zeybeklerin kurdukları müfrezeler bu konuda çok iş gördüler.Bunun yanında iç isyanlarda ve TBMM’nin otoritesinin sağlanmasında yararlılıkları görüldü.İşgaller sonrası yapılan yerel kongrelerde alınan kararlar neticesinde Kuva-yı Milliye müfrezelerinin iaşesi Heyet-i Milliyeler tarafında bir düzen içerisinde sağlanmaya çalışıldı.
Aslında ilkten belirtmek gerekirse, Kuva-yı Milliye Güney Cephesi’nde büyük yararlılıklar gösterdi. Fransız işgaline karşı büyük bir direniş başlatıp nihayetinde işgali sonlandırmayı da başardılar. Bu takdire şayan bir hadise. Diğer yandan Batı Cephesine geldiğimizde mevcudu daha kalabalık, işgal konusunda oldukça istekli hatta işgalden çok ilhak niyeti ile Anadolu topraklarına giren bir düşmanla karşılaşıyoruz.Arkalarındaki İngiliz desteği de cabası. Tabi bu durum Kuva-yıMilliye’yi Batı Cephesi’nde yeterli kılmadı.
İzmir’in 15 Mayıs 1919’da işgal edilmesiyle birlikte Batı Anadolu içinartık silahlı mücadele kaçınılmaz bir hal almıştı. 16 Mayıs’ta Urla’daki Türkler 173. Alay’ın cephane deposunu basıp silahları alarakişgale karşı mukavemete başladılar. Ayvalık’ta da 29 Mayıs’ta Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey Yunan işgaline silahlar karşılık verdi. 1 Haziran’da ise Ödemiş’te Hacı İlyas sırtlarında, “Yiğit Ordusu” namında toplanan 120 kadar mevcutlu bir müfreze Ödemiş’e ilerleyen Yunan birlikleriyle çatışmaya girdiler. Kalabalık düşman kuvveti karşısında çekilme zorunda kalsalar da işgale karşı ilk silahlı mukavemetlerden birisini gösterdiler. Bu hadiselerden itibaren Kuva-yı Milliye müfrezelerinin sayıları artamaya başladı. Balıkesir’de Akhisar ve Demirci’de, Aydın’da işgale karşı Kuva-yı Milliye örgütlenmeleri hız kazandı, cepheler kuruldu. 22 Haziran 1920’deki Yunan genel taarruzuna kadar da Yunan ilerleyişinin önünde az çok set çekmeyi başardılar ve pek çok başarı da elde ettiler. Burada kimler öncülük ettiler onları da anmak gerek tabiki. Öncelikle Batı Anadolu’da Kuva-yıMilliye’nin üç kurucu Albayı vardır: M. Şefik Aker, Kâzım Özalp ve Bekir Sami Günsav. Bunlar bölgede Kuva-yıMilliye’nin teşkilatlanmasını sağlayan birlik komutanlarıydılar. Bunların yanında sivil öncülerden, ileride üçüncü Cumhurbaşkanımız olacak olan M. Celal Bayar, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Akıncı, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi ilk aklıma gelen isimler. Ve tabiki kurulan en büyük mevcutlu milis kuvvet olan Kuva-yı Seyyare’nin kumandanı Çerkes Ethem. Bir de Albay Şefik Bey’in Aydın’da temas kurduğu zeybekler var ki geçen röportajımızda bu konuda ayrıntılı olarak konuşmuştuk. Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Gökçen Hüseyin Efe gibi daha nice kahraman zeybekleri de buradan anmış olalım. Bununla beraber; “Sarı Efe” Edip Bey, Yüzbaşı Tahir Özerk, Köprülü Hamdi Bey yine aklıma gelen isimler.
Tabi bu isimler daha da çoğalacaktır.Olaylar isimler geniş, anlatması uzun ama benim ayrıca değinmek istediğim bir isim var. Hoca Şükrü namıyla bildiğimiz İsmail Şükrü Çelikalay. Kendisi Kuva-yıMilliye’ye öncülük etmiş önemli isimlerden birisidir. Afyonkarahisar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucularından olan Hoca Şükrü Efendi, İzmir’in işgalinden itibaren Afyon’da halk direnişinin örgütlenmesi için çalışmıştır. Aydın bir din adamı olan Hoca Şükrü Efendi, İkaz gazetesindeki yazılarıyla ve camilerdeki vaazlarıyla halkı işgale karşı mücadeleye teşvik etti. Afyon mebusu olarak TBMM’ye de katılan Hoca Şükrü Efendi, 22 Haziran’da Yunanlıların ilerlemeye başlamasıyla Ankara Hacı Bayram Camii’nde bir vaaz vererek halkı direnişe çağırdı. Topladığı 700 kadar silah, 600 gönüllü ve 120 atlı ile Uşak mevkiinde savunma hattı kuran Hoca Şükrü Efendi, Dumlupınar’da Yunan ilerleyişini 9 ay kadar bir süre durdurmayı başardı. Kurduğu gönüllü birliğe başarılarından dolayı “Çelik Alay” ismi verildi. Düzenli orduya geçilince bu birlik tereddüt etmeden orduya dahil oldu, Hoca Şükrü Efendi ise TBMM de çalışmalarına devam etti. Daha sonra kendisine “Çelikalay” soyadı verildi.
Daha önce bahsettiğim üzere Kuva-yı Milliye, 22 Haziran 1920 Yunan genel taarruzuna kadar başarılı bir faaliyet yürüttü. Bunun yanındaZeybeklerin Aydın’ı Yunanlılardan geçici süreliğine de olsa geri alması,Çerkes Ethem ve Demirci Mehmet Efe’nin iç isyanları bastırmadaki yararlılıkları Kuva- yı Milliye’nin popülaritesini iyiden iyiye arttırmıştı. Hatta mecliste, düzenli orduya gerek olmadığı Kuva-yı Milliye ile mücadelenin yürütülebileceği fikirleri bir ortaya atılmıştı fakat ilk dönemlerde bileKuva-yı Milliye müfrezelerinde başıboşluk ve koordinasyon sıkıntısı mevcuttu. Bundan dolayı bu müfrezelerin bir merkezden yönetilmesi adına Sivas Kongresinde Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Batı Anadolu Kuva-yı Milliye kumandanı olarak atanmıştı. Bu müfrezeler her ne kadar “umum kumandanlıklar” ve “gruplar” adı altında bir araya toplanmaya çalışıldıysa da kendi içlerindeki çatışmalara ve başına buyruk hareket etmelerine tam anlamıyla bir çözüm bulunamadı.
O zamanın Milli Savunma Bakanı olan Fevzi (Çakmak) Paşa, 29 Mayıs 1920 tarihli meclis gizlitoplantısında Kuva-yıMilliye’nin başarılarına rağmen kesin sonuç alabilmek içindüzenli kuvvetlere ihtiyaç olduğunu, özellikle de emir komutanın hiyerarşik ve düzenliolması gerektiğini ifade eder. Buna rağmen özellikle iç isyanların bastırılmasındaki başarılarla Kuva-yı Milliye nüfuzunu arttırmaya devam etmiştir. Fakat disiplinsizlik meselesi de buna paralel olarak artmıştır. Yaşanan bazı taşkınlıklar ve Demirci Mehmet Efe’nin Temmuz 1920’de Denizli’deki hadisesi artık bazı gerçekleri su yüzüne çıkarmaya başlamıştı.Son olarakÇerkesEthem’in de teşvikiyle Ali Fuat Paşa’nın Gediz’dekiYunan birliklerine taarruz etmeye karar vermesive 24 Ekim 1920’de yapılan Gediz taarruzunun başarısızlıkla sonuçlanmasısiyasi akışı “düzenli ordu” lehine değiştirecektir.
Kuva-yıMilliye’nin tasfiyesinin nedenleri arasında temel üç husus bulunmaktadır. Kuva-yı Milliye birliklerinin sevk ve idaresinde oluşan disiplin sorunları. Milis Kuvvetlerin, modern envanterle donatılmış sayı ve silahça üstün Yunan ordusu karşısında kesin sonuç alabilecek askeri kabiliyete sahip olmaması. Son olarak da Milis Kuvvetlerdeki başına buyruk davranışların TBMM’nin otoritesini zayıflatmaya başlamasıdır.
Nitekim 8 Kasım 1920’de Ali Fuat Paşa’nın Ankara’ya çeteci kıyafeti ile gelmesi Mustafa Kemal Paşa’da Kuva-yıMilliye’ninamacının dışına çıkmaya başladığı izlenimini kuvvetlendirmiş olacak ki Nutuk’da da bahsettiği üzere o günün gecesi İsmet İnönü ve Refet Pele ile birlikte düzenli bir ordunun derhal teşkili üzerine karar almışlardır. Bu noktada Kuva-yıMilliye’nin tasfiye süreci de fiilen başlamıştır. Bu süreçte Kuva-yi Milliye müfrezeleri düzenli ordu emrine alınırken Çerkes Ethem ve Demirci Mehmet Efe buna karşı çıkmışlardır. Sonuç olarak Çerkes Ethem’le bağlar tamamen kopmuş, Demirci Mehmet Efe emre itaatsizlik edip önce kaçmış daha sonra da kendi isteğiyle teslim olmuştur. Bir daha da aktif görev almamıştır.
Tabi şimdi en baştaKuva-yı Milliye adı başlı başına bir halk mücadelesini ifade eder. Zaten Sivas Kongresi kararlarında da “Kuva-yıMilliyeyi amil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır.” kararı buna atıf yapar. Yani Millî Mücadele’nin bütününü kapsayan bir olgu. Bunu milis kuvvetler ekseninde değerlendirecek olursak da benzer noktalara çıkarız.En başta da söylediğim üzere Amasya genelgesinde bahsedilen“milletin bağımsızlığını kendi azim ve kararıyla kurtarması” ilkesi Kuva-yıMilliye’nin faaliyetlerinde karşımıza çıkar. Yani Türk milletinin bir vatanseverlik refleksi. Bunun yanında mütareke dönemi eldeki nizami kuvvetler devleti ve orduyu siyaseten zor durumda bırakmamak adına fiilen işgallere karşı koyamamıştır. Bu durumda Kuva-yı Milliye inisiyatifi ele almış ve bu görevi yerine getirmiştir. Böylece resmi görevi olan ordu komutanları da yetkilerini muhafaza ederek Kuva-yıMilliye’ye el altından gereken desteği sağlayabilmiştir. Örnek vermek gerekirse, 1919 Haziran sonlarında gerçekleşen Aydın muharebesinde Yunan kuvvetleri şehre taarruz eden Kuva-yıMilliye’ye karşı top atışı gerçekleştirmiş bu da taarruzu zora sokmaya başlamıştı. 57. Alay’ın elinde toplar bulunmasına rağmen kullanılması halinde Osmanlı ordusunun savaşa katıldığı anlamına geldiği için bir tereddüt meydana gelmiştir. Bu durum 57. Alayın Kuva-yı Milliye yanlısı kumandanı Albay Şefik Bey’in görevden alınmasına da neden olacağından Binbaşı Hacı Şükrü Bey kağıt üzerinde orduya isyan ederek Kuva-yıMilliye’ye katılmış gibi gösterilip topların onun kontrolüne verilmesiyle mesele halledilmiştir.
Sonuç olarak kendisine yüklenen misyonu başarıyla yerine getirmiş olan Kuva-yı Milliye, yapısı gereği meydana gelen sevk ve idaregüçlükleri ve askeri güç dengelerinin değişmesine bağlı olarak yerini TBMM’nin oluşturduğu düzenli birliklere bırakmıştır.