1. Afyonkarahisar’ın ilk çağdaki durumu nasıldı hocam? Eski isimleri, yerleşim yerleri?
Şehrin ortasında bulunan kalenin kentin tarihinde büyük önemi vardır. 226 metre uzunluğunda olan bu volkanik tepe tespit edildiği kadarıyla Hititler döneminden itibaren kullanılmıştır. Hititler döneminde bölgenin adı Hapanuva olarak bilinmektedir. Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu devrinde ise kent Akroinon/Akroinos olarak anılmıştır.
Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Özdemir KOÇAK başkanlığında, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Mustafa BİLGİN ve benim de bulunduğum bir ekiple yaptığımız yüzey araştırmaları neticesinde Eğice (Sinanpaşa), Pani (Sinanpaşa), Çataltepe’de (Dinar) bulunan seramik buluntuları sayesinde, kentin tarihinin MÖ 6.000’lere kadar geriye gittiğini tespit ettik. Bu gerçekten büyük bir tarihi mirasın üzerinde bulunduğumuzun bir kanıtı niteliğinde. Yani Afyonkarahisar’ın bilinen tarihi 8.000 yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır.
Bununla birlikte Helenistik Dönem ve Geç Antik Çağ’ın önemli yerleşim yerleri Afyonkarahisar’ın sınırları içindedir. Kelainai/Apameia (Dinar), Amorium (Emirdağ), Synnada (Şuhut) Roma ve Geç Antik Çağ’ın kudretli şehirlerindendir.
2. Bahsettiğiniz bu yerleşim yerlerinin önemi neydi hocam?
Dilerseniz önce bu kentlerin tarihinden bahsedelim. Kelainai/Apameia, Seleukoslardan Antiokhos Soter’in (MÖ. 281-261) kenti eski yerleşiminden pek de uzak olmayacak şekilde taşıyıp, annesi Apama’nın adına izafeten Apameia adı altında yeniden kurmasına kadar Kelainai olarak adlandırılmıştır. Kent yolların kesişme noktasında olduğu için önemli bir ticaret merkezidir.
Antik Çağ’da tarihin babası olarak adlandırılan Herodotos, Pers Kralı Kserkses’in Sardes üzerine yapacağı seferle ilgili bilgi verirken Kelainai hakkında malumat verir. Efsaneye göre dünya üzerinde bilinen ilk müzik yarışmasının yapıldığı ve yarışma sonucunda Apollon’un Marsyas’ın derisini yüzdürdüğü şehir burasıdır.
Bir sefer sırasında Pers Kralı Kyros, Kelainai’ye uğramıştır. Bununla birlikte şehirde meskûr kral için cennet bahçesi adı verilen bir yazlık sarayın varlığı bilinmektedir.
M.Ö. 334 yılında Anadolu’da bulunan Büyük İskender Gordion’a gitmeden önce kentte konaklamıştır.
III. Antiokhos ve oğlu IV. Seleukos’un, Rodos, Pergamon ve Roma ittifakına karşı MÖ 190 yılında yaptığı Magnesia Savaşı’ndan sonra Eskiçağ dünyasının en önemli anlaşmalarından biri kabul edilen Apameia Barışı MÖ. 188 yılında bu kentte imzalanmıştır. MÖ. 88 yılında kente gelen ünlü Pontos Kralı Mithridates yıkıcı etkisi büyük olan bir deprem felaketiyle karşılaşmıştı.
M.S. I. yüzyılda Strabon kentten Apameia Kybotos olarak bahsetmiştir. Devam eden yüzyılda şehir Batı Anadolu’da bronz sikke basan 20 şehirden birisi olmuştur. Roma döneminde Conventus (mahkeme) merkezi olan kent, bununla birlikte önemli bir askeri üstü.
Hıristiyanlık Döneminde Psidia bölgesine bağlı piskoposluk merkezlerinden olan Apameia, o dönemde Efes’le kıyaslanabilecek kadar görkemli bir şehirdir.
Synnada, Hitit belgelerinde adı Sanawita olarak geçmektedir. Strabon’da zeytin ağaçlarıyla çevrili zengin bir ovada yer aldığı belirtilir. Günümüzde ilçede zeytin yetiştiriciliği yapılmaması ve iklimin buna elverişsiz olması bu bilgiyi önemli kılar. Synnada’nın İlkçağ mitolojik kahramanlarından Theseus’un oğlu Akamas tarafından MÖ. 1180 yılında kurulduğu söylenmektedir. Devam eden süreçte Synnada'nın önce Lidya, akabinde de Pers idaresi altına girdiği bilinmektedir. Hatta Atinalı ünlü komutan Alkibiyedes Perslere sığınmış, MÖ. 404 yılında bugünkü Synnada yakınlarında yer alan Melisse’deki (Balçıkhisar) çiftliğinde ölmüştür.
Dokimeion (İscehisar) kentinin kurucusu olan Antigonos Dokimos kurduğu kenti ve Synnada’yı Lysimakhos’a satmıştır. Roma Dönemi’nden Dokimeion’da bulunan ocakların işletmecileri Synnada’da oturduğu için Akdeniz ve Afrika pazarında bu mermer Synnada (Synnadik) mermeri olarak tanınmıştır. Kırmızı damarlı beyaz mermerler o dönemin en aranan mermer tipiydi. Bu sayede kent ticaretin döndüğü önemli bir yerleşim yeridir. Synnada aynı yıllarda içinde 22 yerleşim yerinin bulunduğu Conventus (yargı) merkezi konumunda bulunmaktadır. Bu sayede önemli bir cazibe merkezi olmuştur. Synnada’da Geç Helenistik ve Roma İmparatorluk dönemlerinde gümüş ve bronz sikkeler bastırılmıştır. Kentin baş tanrısı “Zeus Pandemos’tur”. Şehrin sembolü olan haşhaş bitkisi bu sikkelerin üzerinde yer almıştır. MÖ. 51 yılında Çiçero bu şehirde bulunmuştur.
Synnada Hıristiyanlık açısından da önemlidir. Aziz Paulus ünlü gezisinde bu şehre uğramıştır. Kentte Erken Hıristiyanlık döneminde Romalılarca Aziz Trophimos, Aziz Dorymedon, ve Aziz Sabastios MS. III. yüzyılda bu şehirde öldürülmüşlerdir.
Amorium (Ἀμ[μ]όρι[ο]ν, Ἀμ[μ]ώρι[ο]ν, Ἀμούώριον), Afyonkarahisar şehrinin 70 km. kuzey doğusunda, Emirdağ ilçesinin 12 km. doğusunda, Ankara’nın 180 km. güneybatısında yer alır. Arap kaynaklarında Amuriye olarak anılan kentin kuruluşu tarih öncesine kadar gider. Ana tanrıça tapınma merkezi Pessinus’a yakınlığından dolayı kentin adının Hititçe Ama/Ma sözcüğünden türediği sanılmaktadır.
William J. Hamilton kaynaklarda Amorium antik kentinin lokalizasyonunu Hisarköy olarak belirleyen ilk bilim adamı olarak tanımlanmaktadır. Aslında yaklaşık yüz yıl önce, 26 Mart 1739’da Richard Pococke “Amorium şehrinin, Jelduct’un yaklaşık 6 mil güneydoğusunda, Hergan olarak isimlendirilen yer olabileceğini” ifade etmiştir. Böylece Amorium İç Batı Anadolu’da kesin olarak yeri belirlenen ilk Roma kenti oldu. Bununla birlikte Hamilton Hisaköy’ü ziyaret eden ilk Avrupalı olarak görünmektedir. Hamilton’dan sonra ünlü Rus Bizantinist Aleksandır Vasiliev 1899’da Amorium’a gelmiştir. Yine William Calder Amorium bölgesini 1908’de ziyaret etmiştir.
Kentte ilk arkeolojik çalışmalar 1959 yılında Nezih Fıratlı tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar Hitit ve Frig tabakalarının tespitine dair bir sondaj çalışması ve yüzey araştırmasından ibarettir. İlk düzenli ve sistemli kazı çalışmaları 1988 yılında Oxford Üniversitesi Profesörlerinden R. Martin Harrison tarafından başlatılmıştır. 1993-2008 yılları arasında kazı başkanlığını Dr. Chris Lightfoot üstlenmiştir. 2014 yılından itibaren Kazıları Profesör Dr. Zeliha Gökalp Demirel nezaretinden devam etmektedir.
Arap coğrafyacısı Hurdazbih’e göre Amorium İstanbul ve Selanik’ten sonra Bizans’ın en büyük üçüncü kentiydi. İlk iki kentte yerleşimin kesintiye uğramaması bu kentlerde sistemli kazı çalışması yapmayı imkânsız hale getirmiştir. Bu bağlamda Amorium kenti Bizans arkeolojisi bakımından dünya üzerinde bu büyüklükteki nadir bakir alanlardan bir tanesidir.
Hitit kenti Aurra ile özdeşleştirilen kent, Roma döneminden itibaren yükselişini sürdürmüş, önemi Bizans döneminde zirve yapmıştır. Savaş ve barışın, etkileşimi içerisinde yaşayan şehir, Bizans’a Amorium kent soylu kişilerden hanedan da çıkararak (Amorium Hanedanı) stratejik açıdan önemini politik arenaya da taşımıştır. Şehir Hıristiyanlık için ünlü 42 şehidin kenti olması bakımından önem arz eder. Müslümanlar açısından Hz. Muhammet’e atfedilen hadis rivayetleri nedeniyle önemlidir. 838 yılında Abbasi Halifesi Mutasım’ın yaptığı intikam seferi ile anılan kent, bu olaydan dolayı dönemin Arap ve Bizans edebiyatına konu olmuştur. Bununla birlikte Battalnameler’de de kentten bahsedilir.
Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Afşin adını taşıyan komutanının 1068 yılında Anadolu’ya yaptığı akınlarda bu kente ulaştığı bilinmektedir. Fakat kent Türkler açısında önemli bir yerleşim yeri olmamıştır. Kente 1892 yılında Bulgaristan’dan gelen muhacirler yerleştirilmiş ve Hisarköy böyle kurulmuştur.
Görüldüğü üzere bu üç kent tarihte adlarından epeyi söz ettirmişlerdir. Bunlardan başka Dokimeion’da (İscehisar) Roma döneminde dünya pazarlarına mermer ihracatı yapan bir kent olmuştur.
3. Mermer İlkçağ’da hangi kanallar aracılığı ile bölgede önemli bir ticaret kaynağı oldu?
Synnada’nın çok dikkat çekici iki ürünü vardı. Bunlardan birisi en azından İÖ 1. yüzyıl ve sonrasında varlığı bilinen Zeytin, ikincisi bugün “pavonazetto” adıyla da bilinen lekeleri mor renkli şeffaf beyaz mermerdir. Bugünden bakıldığında bizi çok şaşırtan Synnada zeytinine dair bilgilerimizin kaynağı İÖ 64-İS 24 yılları arasında yaşayan Amaseialı (Amasyalı) Coğrafya (Geographika) yazarı Strabon’dur. Onun aktardığı bilgilere göre bugün olduğu gibi onuncu yüzyıl Synnada’sında da mecut olmayan zeytin ağaçları, İÖ I. yüzyılda Synnada’nın yaklaşık 60 stadia (yak. 11.500 m) uzunluğundaki büyük ovasında mevcuttu ve o zaman bu ova Synnada’nın zeytinliğiydi. Eğer Strabon’un yazdığı bilgi doğruysa Synnadalılar büyük bir zeytinlik olan ovalarından ürettikleri zeytinle de bölgesel ticaretten faydalandılar. Beyaz mermer, Synnada’nın en kıymetli ürünüydü. Bu nedenle Statius gibi Roma dönemi şairleri de dâhil olmak üzere antik kaynaklarda Synnada/Dokimeion mermerlerinin ününe ve kıymetine dair çok atıflarda bulunuldu. Statius, Synnada’nın mermerindeki kırmızı damara Phrygia tanrıçası Kybele’nin sevgilisi Attis’in kanı gibi derken, Martialis maliyeti yüksek bir hamamın inşası için Synnada mermeri kullanıldığından söz etmiştir. Romalı şair Claudianus’a göre ise Phrygia zenginliğini Synnada mermerine borçluydu. Ancak mermer, antik çağda uluslararası bir marka değerinin olduğuna işaret edecek şekilde Synnadicus(Synnada Mermeri) denilerek tanıtılmış olsa da Synnada’da değil, Synnada’nın önündeki uzun (11.500 m) ovanın sonundaki Dokimeion’da (İscehisar) üretiliyordu. Dokmeion’da üretilen mermere “Dokimeion” değil de “Synnadicus” (Synnada Mermeri) deniyor olmasının nedeni, mermer işletmecilerinin işlerini Synnada’dan yönetmesiydi. Dokimeion’dan çıkan mermer, Synnada (Şuhut)-Apameia (Dinar)-Ephesus (Efes) güzergâhından Akdeniz limanlarına ulaştırılarak uluslararası ticaretin arzına sunuluyordu. Renk olarak su mermerine benzeyen Synnadicus (Synnada mermeri), başlangıçta küçük parçalar halinde üretilirken, Roma’nın talebinin artmasından dolayı monolit sütunlar şeklinde çıkarılmaya başlanmıştır. Mermerin ağır monolit sütunlar/bloklar halinde taşınması kolay bir iş değildir. Nakliye için her ne kadar çok fazla kıvrımlı aksa da Maiandros (Büyük Menderes) Nehri’nin kullanıldığı tahmin edilebilir. Bu nehir ağır mermer blokların taşınması konusunda Geç Antik Çağ’da dağıtıcılara güç, enerji ve zamandan tasarruf ederek bir tedarik zinciri halkasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda üretilen mermerin özelde İtalya yarımadasına, genelde tüm Akdeniz coğrafyasına ulaşımı daha az maliyetle kotarılmış olmaktadır.
4. Hocam şimdi aslında herkesin bilgi sahibi olmadığı bir konuda size bir soru sormak istiyorum. Bizans’ın kaderine hükmetmiş bir aile var. Emirdağ sülalesi Bizans’ta bir dönem imparatorluk yapıyordu hocam bu konuda bize bilgi verir misiniz?
Elbette. Bu hanedan kaynaklarda Frigya Sülalesi olarak da geçer. Bu aile 820-867 yılları arasında Bizans’ın kaderini elinde tutmuştur. II. Michael, Theophilos, III. Michael ardı ardına Bizans tahtına oturmuştur. Yani üzerinde yaşadığımız kentten dünya tarihinin kesintisiz 1000 yıl hüküm sürmüş sayılı imparatorluklarında bir tanesine imparator çıkarmıştır. Bu şehrimizin önemini de göstermektedir.
5.Şehre neden Karahisar ismi verilmiştir? Bunun tarihsel arka planı nasıldı hocam?
Tarih içerisinde kentimiz değişik isimler alsa da, biz Türkler bu kente Karahisar dedik. Karahisar-ı Sahip, Karahisar-ı Devle olarak şehir anıldı. Türkler Mete Han’dan itibaren “Türk İkili Sistemi” adı verilen bir sistemle idare edilmiştir. Bunu boy, oymak, aşiret isimlerinde görmekle beraber, yerleşim yerine isim verme geleneğinde de uygulamışlardır. Büyük-küçük, ak/sarı-kara, yukarı-aşağı gibi anılan örneklerden anlaşıldığı üzere Afyonkarahisar’da ikili sisteme uygun çok sayıda yer adı mevuttur. Büyük Kalecik-Küçük Kalecik, Küçük Çobanlar-Büyük Çobanlar, Sandıklı-Kara Sandıklı, Yukarı Çaybelen-Aşağı Çaybelengibi yerleşim yerleri bunun en tipik örneklerindendir. Afyonkarahisar aslında iki tepe arasında konumlanmış bir şehirdir. Karahisar ve Sarı(Kız) Kale arasında şehrin en eski mahalleleri bulunmaktadır. Bu da kentin adının Türk İkili Sisteminden geldiğinin en önemli kanıtıdır.
Peki bu Afyon adı nereden çıktı? Anadolu’da pek çok yerde Karahisar isimli yerleşim yeri bulunduğu için kenti diğer Karahisar’lardan ayırmak adına kentte bol miktarda yetişen afyon bitkisi ön ad olarak verilmiştir. 17. Yüzyıl şeriyye sicillerinde ilk defa birleşik şekilde görmekteyiz. Daha sonra kentin gerçek adı Karahisar düşmüş, Afyon kalmıştır. Ama bu durum yanlıştır. Kentin adı Afyonkarahisar’dır. Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’da kentten Afyonkarahisar olarak bahsetmiştir. Ayrıca Ahmet Karahisari, Şemsettin Karahisari gibi kültür ve sanat adamları, ilimizin adıyla anılmıştır.
6. İlkçağdan günümüze kadar uzanan zengin bir tarihsel arka planı olan bu şehir günümüzde gerekli önemi görüyor mu hocam?
Gerekli önemi gördüğünü düşünüyorum. Tabi bu iş emek istiyor. Ben Afyonkarahisarlı bir akademisyenim. Üniversite eğitimim de dâhil eğitimimi bu kentte tamamladım. Eski Valimiz Muzaffer DİLEK döneminde tarihi mahallelerde başlayan restorasyon çalışmaları sayesinde şehirde geleceğe yönelik adımlar daha belirgin şekilde atılmaya başladı. Devam eden idarecilerimizde yapılan işlerin takipçisi oldular. Son dönemde Sayın Valimiz Gökmen ÇİÇEK sonuç odaklı bir idareci. Frigya Bölgesi ile ilgili olan çalışmaları Ayazini Köyü’nü merkeze alarak devam ettirilmesi doğru bir yaklaşım. Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet KARAKAŞ’da kentimiz için büyük bir şans. 1993 yılından beri şehirde görev yapmasının kente artı değer kattığını söyleyebiliriz. İl Kültür ve Turizm Müdürümüz Mehmet TANIR’da çok gayretli. Bazılarında bizim de yer aldığımız Valilik-İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü-Afyon Kocatepe Üniversitesi ile eş güdüm içerisinde pek çok proje birlikte yürütülüyor.
7. Büyük Taaruz Şehri Afyonkarahisar’ın önemini vurgulamak, şehrin değerini arttırmak için Ağustos ayına doğru giderken neler yapılabilir hocam?
Bilindiği gibi ilki 2005 yılında başlamış olan Kocatepe Zafer Yürüyüşü olarak adlandırılan Şuhut ilçesinden Kocatepe'ye “Büyük Zafer Yürüyüşü” yapılmaktadır. Geçen sene pandemiden dolayı yapılamadı. Ama 16 yıldır bir gelenek haline gelen bu etkinlik sayesinde kentin adı zaferle özdeşleşmiş oldu.
Bununla birlikte Büyük Taarruzun 100 yılı yaklaşmakta. Önümüzde çok uzun bir zaman dilimi yok. Yukarıda isim vermeden pek çok projeden bahsettik. Yine Valilik-Üniversite işbirliğiyle Kurtuluş Savaşı’ndan kalan siperler ve şehitlikleri ile ilgili bir proje yürütüldüğünde bahsedeyim. Ayrıca kentte 100 yıl etkinlikleri kapsamında bir sempozyum organize edilmesi bir zorunluluk gibi duruyor. Bu vatanı bize bırakmak için canlarına ortaya koymuş “Aziz Şehitlerimize”ahde vefamızı bir şekilde göstermemiz hepimizin boynunun borcudur.