Uluslararası kuruluşların kuruluş amaçları, faaliyet alanlarında belirtilenleri içermekle beraber insanlık adına barış, huzur, refah ve kalkınmayı sağlamak, insanlık adına zarar verecek her türlü eylem ve davranışlar karşısında etkin bir yapılanma ile cevap vermekten geçmektedir.
Dolayısıyla bugün uluslararası kuruluşların yapılarına baktığımızda bu amaçlarından uzak kalmış ve etkin bir konumdan ziyade hakim güçlerin etkisi altında kararlar alarak uygulama sahasının tükendiği görülmektedir.
Sadece haklının hakkını savunmaktan uzak güçlünün hakkını koruyan ve onlar adına faaliyet yürüten kuruluşlar haline geldiği görülmektedir.
Paris Barış Konferansı 25 Ocak 1919’da yapılan toplantısında; uluslararası barışı ve güveni sağlayacak ve devam ettirecek bir Milletler Cemiyeti kurulmasına karar verildi.
Milletler Cemiyeti ile başlayan (Cemiyet-i Akvam olarak da bilinir), günümüzdeki Birleşmiş Milletler’in temeli sayılabilecek bir organizasyondu. I. Dünya Savaşı’nın ardından İsviçre’nin Cenevre kentinde,Versay Barış Antlaşması’nın 10 Ocak 1920 tarihinde, yürürlüğe girmesiyle, Milletler Cemiyeti kurulmuş oldu. (10 Ocak 1920’de kuruldu. )
Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçıl yollarla çözmekti.
26 yıl süreyle dünya milletlerine hizmet veren bu cemiyet tüm çabalara rağmen II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyemedi.
Savaş sonrası 18 Nisan 1946’da Cenevre’de toplanan konferans, XXI. Genel Kurul Toplantısıyla cemiyetin dağılmasına karar verdi.
Birleşmiş Milletler 24 Ekim 1945’te kurulmuş olup yetersiz kalan Milletler Cemiyeti yerini almak ve daha etkin bir şekilde faaliyetlerini yürütmekti.
Dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir koordinasyon sağlayarak insanlığa hizmet etmekti.
Birleşmiş Milletler kendini ;
Adalet ve Güvenliği,
Ekonomik Kalkınma ve Refahı,
Sosyal Eşitliği uluslararasında ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanımlamaktadır.
Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma 26 Haziran 1945’te 50 ülke tarafından imzalanan Birleşmiş Milletler Antlaşması’dır.
BM, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı şu an 193’e ulaşmıştır. Yapısal olarak idari bölümlere ayrılmıştır;
Genel Kurul,
Güvenlik Konseyi,
Ekonomik ve Sosyal Konsey,
Yönetim Konseyi,
Genel Sekreterlik ve
Uluslararası Adalet Divanı.
BM’nin göz önündeki temsil Genel Sekreterdir.
Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı’nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır.
BM yapısının hâlen bu amacı koruduğunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya koymuştur.
Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık ve Fransa’dır.
BM kuruluş amaçlarına uygun olarak bugün 2. Dünya Savaşı sonrası insanlık adına suç işleyenlerin ve kendi güvenliklerine tehdit unsuru olarak görecekleri bütün eylem ve yapılara karşı uluslararası bir hukuk ve zemin oluşturmak adına kurumuş bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Veto hakkına sahip ülkelerin her kararın alınmasında 193 üyeli yapı içinde 193 üyelerden beşi hariç hiç birinin oy hakkı ile bir yaptırım hakkına sahip olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
İki kutuplu dünya düzeninin kuruluşları olan daha sonra tek kutuplu dünya düzeninin tamamen kontrolüne giren uluslararası kuruluşların bugün bütün yapılarının tartışılmaya başlandığı görülmektedir.
Kimilerine göre 3.Dünya Savaşının başladığı kimilerine göre ise vekil aktörler üzerinden devam eden günümüzdeki savaşlar ‘’Sıcak,Soğuk Savaş olarak adlandırdıkları bu dönemlerden sonra bize göre ILIK Savaş’’ dönemi olarak devam etmektedir.
İstedikleri kararları kendi menfaat ve çıkarları adına insan hakları, barış,demokrasi ve adalet adına çıkarmaktan çekinmeyen hakim güçlerin sömürdükleri, yönettikleri, işgal ettikleri topraklardan atıldıkları yeni bir dönemden geçmekteyiz.
Gücü kayıp etmek istemeyenlerin insanlık adına işlenen suçlar karşısında alınacak kararları etkileme ve suça ortak oldukları halde kendilerine göre karar çıkarmaktan hala çekinmedikleri bir dönemdeyiz.
Veto hakkına sahip Batılı ülkeler olan ABD,Fransa ve İngiltere bugün yine veto hakkına sahip olan Çin ve Rusya’yı düşman olarak ilan ettikleri günümüzde BM nasıl bir doğru karar alabilme yapısına sahip olacaktır.
Türkiye başta olmak üzere Çin ve Rusya tarafından da gündeme getirilmeye başlanan ve dünyanın mazlum milletlerinin de desteklediği ‘’Dünya Beşten Büyüktür.’’ söylemi en üst seviyeden gündemde tutulmaktadır.
Atom bombası atarak insanlık adına suç işleyenlerin bugün dünyanın bir çok yerinde insanlık adına suça ortak oldukları Filistin Coğrafyasında işgalci İsrail ile Filistin Hamas arasında yaşananlar tamamen bir
soykırım olarak tarih de yerini almaya devam ettiği bir dönemde uluslararası kuruluşların yetersiz kaldığı ve bu suçu işleyenlerle beraber veto hakkına sahip olan ülkelerden bazıların soykırımcı İsrail’e destek verdikleri görülmektedir.
İnsanlık adına işlenen suçlar karşısında sessiz kalanların tarihlerin de bir kara leke olarak yerlerini alacaklarını unutmamak gerekir.
Bu nedenle uluslararası kuruluşların yeniden şekillenmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Adaleti sağlayacak ,
Haklıyı koruyacak
Mazlum Milletlerin sömürülmesine karşı çıkacak,
Adalet ve Güvenliği,
Ekonomik Kalkınma ve Refahı,
Sosyal Eşitliği yeniden sağlayabilecek yeni uluslararası kuruluşların kurulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Sağduyulu Ülkelerin bütün uluslararası kuruluşlarda yeniden yapılanma ihtiyaçlarını gündeme getirecekleri işgal ,sömürge , soykırım ile insanlık adına mücadele ve güçbirliği yapacak, yeni dünya düzeni kurulurken masada karar verecek, tarih boyunca yönetimlerinde adaletten şaşmayan köklü tarihe sahip devletlerin etkin rol alması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Tarihsel geçmişleri dün olan milletlerin güçe dayalı anlayışlarının bittiği dönem yaklaşmaktadır.
Tarih boyunca gittikleri her yerde adaleti hakkı koruyan Türk Devletleri bugün de bunun mücadelesini vermektedir.
Mehmet BOZKUŞ Stratejist-Algısal Siyaset Siyaset Bilimci