Rahmetli Babam...
Tüm atalar gibi, O’nun da biz evlatlarına zaman zaman nasihatleri olurdu.
Gençlikte bazı nasihatleri bir kulağımızdan girip diğerinden çıktı.
Evlenip çoluk çocuk sahibi olmamızdan itibaren ise hem daha önce söylediklerinden hatırladıklarımı, hem de o yaşlarımda söylediklerine daha bir farklı önem verdim.
Babamın bazı olaylar karşısında verdiği tepkilere, hareketlerine ise o tarihlerde bir anlam veremezken, sonraki dönemlerde neden öyle davrandığını daha iyi anladım.
Zaman geçtikçe...
Günlük yaşamamak gerektiğini, ileriyi düşünmenin daha önemli olduğunu yaşayarak idrak ettim.
*
Babam, kimsenin makamına, mevkisine, parasına puluna değer vermezdi.
Aksine...
Makamdan, mevkiden ayrılmış-düşmüş olanla maddi gücünü kaybetmiş olanlara bilakis daha değer verirdi.
Tuttuğunu tam tutardı Babam.
Ahde vefalıydı.
Bu huyumda sanıyorum Babama çekmiş.
Hiç kimse...
Benim vefasız olduğumu söyleyemez.
Ne siyasi yönüm değişmiştir, ne de yanında olduğumu yarı yolda bırakmışımdır.
Yanlışa da yanlış derim, doğruyu da boynum pahasına savunurum.
Bazıları gibi gelen ağam giden paşam değil yani.
O tür olanlar belki gemilerini yüzdürürler her denizde ve şartta ama, bizim taka karaya oturacak dahi olsa fırtınalar Ailecek umurumuzda olmaz.
Allaha şükürde çook fırtınaları gördük geçirdik.
Bizim taka ise yavaşta olsa menzilimize doğru ilerliyor. Rabbimin uygun gördüğünce rızkımızı ‘helalinden’ sağlıyor.
*
*
*
HASBİLİK...
Babamdan bahsetmişken...
Dün Saadet Partisinin Afyon İl Başkanı Beytullah Karataş ve arkadaşları ziyaretime geldiler.
Günlük mevzuları konuşurken bir ara geçmişe de dayandı sohbet.
Milli Görüş...
İçinde hasbi olarak yer alanların hepsine bakın...
Hepsi de kendi işlerinde, güçlerinde insanlar.
Dedikodu yapmazlar, harama asla el uzatmazlar.
Müteahhit iseler, yaptıkları binalar sapa sağlamdır.
Alt yapı işi yapıyorlarsa...
Kullandıkları tüm malzemeler mevzuata ve alınan paraya uygundur.
Hırsız değillerdir yani...
Giydikleri kıyafetler hepimizin üzerindekilerden farklı değildir.
Bindikleri araçlar son model özel tasarlanmış, ultra lüks araçlar değildir.
İhtişamı, gösterişi, israfı sevmezler.
Aradığınız zaman ya Camide, ya işyerinde, ya parti çalışmalarında, ya da evlerinde bulursunuz.
Akşamları içki sofralarında günlerini gün etmezler.
Ağızlarından çıkan sözler samimidir.
Dün neredelerse, bugün oradadırlar.
Yarında aynı yerde olacakları kesindir.
En önemli özelliklerinden birisi de...
Ahde vefalıdırlar.
Bunlar ‘Hasbi’ olanlar...
Birde ‘Hesabi’ olanlar var.
Onları anlatmaya gerek yoktur.
Bakın etrafınıza...
Onlarcası var.
Milli Görüş elbisesi zaten onların üzerlerinde eğreti durur.
Ya yakası, ya paçası, ya omzu...
Velhasıl kelam...
Onların üzerine oturmaz Milli Görüş elbisesi.
Geçmişi konuşurken...
Bolvadin’de 1974’de çekilmiş olan bir fotoğraf aklıma geldi.
Geçenlerde bir dost göndermişti.
O gün o fotoğraf karesinde olan başta Babam ve Necmettin Erbakan Hocam olmak üzere vefat etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyorum.
Hayatta olanlara da sağlık dolu yıllar temenni ediyorum.
O fotoğraf karesinde olanlardan tanıdıklarıma şöyle bir baktım.
Başta Necmettin Erbakan olmak üzere...
Hiç birisi multi milyoner - milyarder olmadı, değiller...
Hasbi olunca, multi milyoner olunmuyor.
Allah herkese helalinden versin.
Az verip gezdirmesin, çok verip azdırmasın.
Cumanız mübarek olsun.
*
*
*
Kıssadan hisse...
Bugün madem ahde vefadan bahsettik.
Çok sevdiğim bir hikayeyi aktarayım.
Yoksul ve Zengin
Resül-i Ekrem (s.a.v) her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı.
Bu arada eski elbiseli fakir bir müslüman kapıdan içeriye girdi.
İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır.
‘Benim canım şurasını istiyor’ görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez.
O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu...
Gitti oraya oturdu.
Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu.
Zengin adam elbisesini toplayarak ondan biraz uzaklaştı.
Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem (s.a.v) ona dönerek;
‘Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?’
- Hayır ya Resülallah.
‘Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun?’
- Hayır ya Resülallah.
‘Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?’
- Hayır ya Resülallah.
‘O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?’
- Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum. Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın keffaresi olarak servetimin yarısını bu müslüman kardeşime vermeye hazırım. Çünkü ona karşı yanlış bir hareket yaptım. Beni bağışlayın ya Resülallah.
O sırada eski giyimli adam söze girer...
‘Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim.’
Cemaattekiler sorarlar;
‘Niçin?’
Cevabı düşündürücüdür eski giyimli adamın...
‘Çünkü bir gün beni de bir gururun sarmasından ve bir müslüman kardeşime, bu gün bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum’ der.
Allah hepimizi gururlulardan ve gurur içerisinde olmaktan korusun...
*
*
*
Günün Sözü
Gururlanma Padişahım
senden büyük Allah var...