Bundan tam 25 yıl öncesi...

1998 yılında.

12 Eylül ile ilgili bir yazı yazmıştım.

ODAK Ekibimizden Ali Küçükkartal dün arşivden o yazımı bulmuş ve odakgazetesi.com sitemizde yayınlamış.

12 Eylülün üzerinden bugün itibariyle tam 43 yıl geçmiş.

Dile kolay...

43 yıl.

O yazıyı, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 18 yıl sonra yazmışım.

43 yıl içerisinde darbeyi, muhtırayı, kalkışmayı gören bir Milletiz.

Ama...

Bugün Türkiye yine dimdik ayakta Allah’a şükür.

Biraz o yılları hatırlayalım.

O yıllarda henüz doğmamış olan gençlerimize de anlatmış olalım.

O yıllarda...

Askeri kadroyu isim isim bilirdik.

Kim Genelkurmay Başkanı, kim Kara Kuvvetleri Komutanı, kim hangi ordunun başında bilirdik.

Taa ki...

AK Parti iktidara gelene kadar.

AK Partinin iktidarında ilk on yıl geride kaldığında...

Artık ne Komutanların adını bilmeye gerek duyduk, ne de Genelkurmay Binasının ışıklarının yanıp yanmamasıyla ilgilendik.

Son on yıla geldiğimizde ise...

Şimdi artık Bakanlar Kurulundaki bir kaç önemli Bakanlığın başındaki Bakanlar haricinde hangi birisinin ismini bilebiliyoruz?

İşiyle ilgili olanların dışında kimse hangi bakanlığın başında kim var, umursamıyor bile.

Böyle mi olmalı?

Evet bence böyle olmalı.

Türkiye çok önemsiz şeyler ile vakit geçirmiş aslında.

Daha bir kaç ay öncesine kadar, hemen herkes AK Partinin nasıl bunca sene iktidarda kalabildiğini sorguluyordu.

İşte AK Partinin iktidarda kalmasının ana nedenlerinden birisi bunlardır.

Bizler Osmanlı torunlarıyız.

Yüzlerce sene Padişahlık ile idare olunmuşuz.

Tek lider...

Bize uyan sistem budur.

Bunun için Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğine çoğunluk evet demektedir ve tek başına bunca yıldır iktidarına Milletimiz onay vermektedir.

Koalisyonlardan, sürekli olarak askeri veya yargı vesayetinde olmaktan bıkmış olan Türk Milleti Cumhurbaşkanlığı sistemini benimsemiştir ve böylelikle de bilinmektedir ki Askeri Darbeler artık tarih olmuştur.

Gelelim tekrar yazımın başında bahsettiğim o yazıya...

İşte o yazım.

*

*

*

*

12 EYLÜL

Bugün 12 Eylül 1998.

12 Eylül 1980'den bugüne 18 yıl geçmiş.

Her yıl 12 Eylül günü, tarifsiz bir hüzün sarıyor tüm benliğimi.

18 yıl önce bugün, radyodan mehter marşlarını duyduğumuzda, farklı bir yaklaşım içerisinde olmuştuk.

Ta ki, reklamlar bitip. İhtilalin gerçek yüzünü görene dek.

Dünya Türklüğünün Lideri.

Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in bizzat kendi ağzından, ben ve birkaç arkadaşım 12 Eylül 1980'den bir gün önceyi ve o unutulmaz 12 Eylül günlerine ilişkin hatıralarını dinlemiştik.

Bize anlatırken bile o anki sıkıntıları tekrar yaşadığını hissettiğimiz Başbuğumuza, daha fazla sıkıntı yaşatmamak için merak ettiğimiz bazı şeylerin ayrıntılarını bile soramamıştık.

Hayatını, her şeyini Türk Milletine adamış olan, Yüce İnsan Başbuğ Alparslan Türkeş'e 18 yıl önce ve sonraki zamanlarda eza ve cefa çektirenleri bizde Başbuğumuzun o zaman bize söylediği gibi Allaha havale ediyoruz.

"Cenab-ı Hak, o gün bana eziyet edenleri bugün farklı bir şekilde karşıma çıkartıyor. Ama ben yaradılanı seviyorum, yaradan dan ötürü" demişti. Başbuğumuz Alparslan Türkeş, Afyon'a MHP Genel Başkanı olarak geldiği bir gün.

Bu sözleri, kendisini korumakla görevli Emniyet ekiplerinin başında gördüğü zamanın Afyon Emniyeti Asayiş Şube Müdürü Dürüst Oktay'ı gördüğünde söylemişti.

Dürüst Oktay, 12 Eylül'den sonra Başbuğumuz Dil okulunda gözaltında bulundurulduğu bir sırada O'nun kaldığı odaya girer.

Odada sadece ikisi vardır.

Kısa bir süre sonra Dürüst Oktay elinde elektrikli bir cihaz ile meşgul olmaya başlar.

Başbuğ, o an anlamaz Dürüst Oktay'ın elindeki cihazın ne işe yaradığını.

Oktay, elindeki cihaz ile bir yandan meşgul olurken, bir yandan da manalı manalı Başbuğumuza bakmaktadır.

Nice sonra anlar Başbuğumuz bu cihazın işkencede kullanıldığını.

İşte bunları anlatırken, o gün yaşadıklarını tekrar yaşar gibi idi Başbuğumuz.

Otomobilde bulunan tüm arkadaşlarımız o an anlatılmaz bir öfke duymuştuk, Dürüst Oktay'a karşı.

Bu halimizi anlayan Merhum Türkeş, "Hayır çocuklar, O'na kızmayın. O anda kendisine verilen emri yerine getiren bir Devlet memuru idi. Ben Devletime karşı gelmedim, gelmem de. Sizler de hiçbir zaman Devletimize karşı gelmeyeceksiniz" demişti.

Devleti için canı dahil her şeyini seve seve feda edebilen, fakat uğruna ölümü göze aldığı, Devleti tarafından yıllarca eza ve cefa çektirilen Başbuğ'un, Devleti için söyledikleri.

Her 12 Eylül'de hep Başbuğumun bu sözleri aklıma geliyor.

12 Eylül bana hep hüzün veriyor.

Canlarını Devletinin bekası için veren ve vermeye hazır Ülkücülerin ezildiği 12 Eylül'ü hatırlamak istemiyorum.

Fikirlerin İktidarda, yetiştirdiğin kadrolar görevde.

Rahat uyu Başbuğum.

Sağlıklı ve huzur dolu günler temennisi ile Allah'a emanet olunuz.